Home / Ekonomi / GLOBALLEŞME NEDİR ve ÜLKE EKONOMİSİNE ETKİLERİ NELERDİR?

GLOBALLEŞME NEDİR ve ÜLKE EKONOMİSİNE ETKİLERİ NELERDİR?

M. İlyas BOZKURT

Rahmetli Özal 83’te başbakan oldu. 83–86 yılları arasında uyguladığı politikalarla Türkiye’yi dünya ekonomisine açtı. Ve biz de liberal ekonomiye geçtik ve böylece globalleşmenin etki alanına, frekans alanına girdik.

Bu süreçte yerel şirketler, yerel marketler oluşmaya başladı. Eskiden mahalle bakkallarımız vardı. Her mahallede, her sokakta bir mahalle bakkalı olurdu. Evine giden adam, her türlü market alışverişinde bugün ne alıyorsa onu bakkaldan alırdı ve o bakkalın hemen yanında kasap olurdu; kasaba gider oradan etini alırdı. Oradan çıkar, yan dükkândaki şarküteriden yoğurdunu, yumurtasını, sütünü, peynirini alırdı. Böyle bir mahalle kültürü vardı. Taksitle, veresiye, deftere yazdırarak alırdı.

Sonra süper marketler açılmaya başlandı. Vatandaş her türlü ihtiyacını, etini, sütünü, market, kasap ihtiyaçlarını vs. daha ucuza alma imkânına sahip oldu. Çünkü süper marketler, her türlü malı ana toptancısından ve nakit olarak aldığı için alımdan kazanıyor, bundan dolayı da fiyatları aşağı çekebiliyor. Süpermarket fiyat kırınca da mahalle bakkalı bunun karşısında rekabet edemez duruma geliyordu. Bu süreç, 90’lı yılların başında gerçekleşmeye başladı.

Mesela, Bursa’da A Marketi 2. şubesini bir mahalleye, 3. şubesini başka mahalleye, 4. şubesini bir başka mahalleye açmaya başladı. Neticede, şehirlerde yerel, o şehir açısından milli marketler oluştu. Kayseri’de, Konya’da bu şekilde yerel şirketler oluştu.

90’lardan itibaren bu market zincirlerinden bazıları açıldıkları yerel alandan dışarı çıktılar. Ve civar şehirlere, büyük şehirlere doğru açılarak market zincirleri kurmaya başladılar. Bu arada da Türkiye’deki büyük sermaye patronları, büyük sermaye gücü olan işadamları baktılar ki bu işte iyi para var, dünya çapında bu işi yapan Carrefour gibi, Real gibi, Migros gibi dev firmalarla anlaşarak, onların isim hakkını kullanarak Carrefour, Real, Migros adında büyük alış veriş markerleri kurdular. Ve televizyonlardan da devamlı bu şirketlerin reklamları yapıldı. Bir anda, Türkiye’nin her tarafında Batı merkezli alış-veriş merkezleri oluştu. Onların büyüklüğünün karşılığında, bizim yerel marketlerimiz mahalle bakkalı gibi kaldı. Hem çeşidin fazla oluşu, hem metrekare alanlarının büyük oluşu, alış verişe gelen insanlara eğlenme imkânı, çocuklara oyun park imkânı sunmaları buraları daha cazip hale getirdi. Tabiri caiz ise, hafta sonu ailece gidilip, alışveriş yapılıp, eğlenilip günümüzü geçirebileceğimiz modern dünyanın sosyal mekanları haline geldiler.

Zamanla mahalle bakkalları, yerel süper marketlere, süpermarketler de hipermarketlere dönüştü. Mahalle marketlerini süper marketler nasıl yok etti ise, bugün de hipermarketler de süpermarketleri yok etmeye başladılar. Bunlar büyüyüp veya birleşip, bir Carrefour’a, bir Migros’a rakip olabilecek tesisler kuramazlarsa; -ki sermaye yetmediği için kuramıyorlar- dayanamayıp kapanmak zorunda kalıyorlar. Bu büyük marketlerin sayısı arttıkça, yüzlerce bakkal, kasap, manav, şarkuteri vs. kapanmaya ve yine binlerce insan işsiz kalmaya başladı. Peki bu insanlar nereye gidiyor? Bu adam patrondu, yanında 2-3 tane işçi çalıştırıyordu ve bu adamla beraber yanındakiler de işsiz kaldı. Bu adam bir yerde maaşlı olarak çalışmaya başladı. İste bu durum globalleşmenin tabii bir neticesidir.

Yine aynı şekilde, şehir merkezinde bir sürü inşaat malzemesi satan, laminant parke satan firma var. Bu firmalar 100–150 m dükkânın içerisinde satış yapıyor. Buralar da bir sürü insan çalışıyor.

Globalleşen dünya, dev yapı marketlerini doğurdu. Tekzen gibi, İkea gibi, Praktiker gibi, Bauhaus gibi dev yapı marketleri isim ortaklığı yaparak Türkiye’de mağazalar açtılar. Bu marketlerde çok basit bir inşaat malzemesini, fayanstan jakuzisine, duvar boyasından duvar kâğıdına kadar aklınıza ne geliyorsa inşaat sektörünün bütün kalemlerini bulabiliyorsunuz. Bu firmalar diğer mağazalardan çok daha ucuza satıyor. Çünkü toptan ve peşin alabiliyor. Bu firmalar ucuza satmakla kalmıyor, alıcıya finansman kolaylığıda sağlıyor.

Bunlarla esnafın rekabet etmesi mümkün değil. 2000’li yılların başlarından itibaren önce İstanbul, sonra diğer büyük şehirlerde açılan bu firmaların önümüzdeki 10 yıl içerisinde sayıları artacak ve mahalle bakkalları teker teker nasıl kapandı ise, inşaat sektöründe iş yapan firmaların da teker teker kapanıp gittiğini göreceksiniz.

Şimdi de tekstilde globalleşme hareketi başladı. Bir çok firma bu sürece girdi ve artık global şirketler oluşmaya başladı. Önce İstanbul’da sonra yavaş yavaş diğer şehirlerde de oluşmaya başladı. Bir mağazaya giriyorsunuz A markasından Z markasına kadar, en üst kaliteli markalar bir mağazanın içine toplanmış. Alış veriş yapmak isteyen buralara gidiyor ve buralardan alışveriş yapıyor. Mesela, Bursa’da Zafer Plaza, As Merkez, Kent Meydanı Gibi AVM’ler, kapalı çarşı gibi, altıparmak gibi, heykel gibi cadde üstü kılık kıyafet satan, ayakkabı vs satan esnafı öldürüyor.

Buna bilgisayar sektöründeki globalleşmeyi de örnek verebiliriz. Bursa’da bilgisayar ve bilgisayar aksesuarı satışıyla ayakta duran yüzlerce firma var. Yeni açılmakta olan Gold, Vatan, Elektro World gibi dev firmalar, yüzlerce küçük firmayı kapanmak zorunda bırakmaktadır. Bursa için vermiş olduğumuz bu örnek tüm Türkiye için geçerlidir.

Globalleşme bu şekilde büyüyerek gidiyor. Peki bu işin sonu ne olacak? Bu işin sonunda, bir ülkenin %5 i patron, %95’i maaşla çalışan durumuna düşecek. Şu andaki gidişat buna doğu gidiyor. Yani efendiler ve köleler, dünya bu düzene doğru gidiyor. Şimdi buradaki efendiler kim olacak bu çok önemli.

Globalleşme mutlaka olacak bunu engellemenin imkânı yok, çünkü bu doğal bir süreçtir, suni bir süreç değildir. Teknolojinin gelişmesi ile iletişimin gelişmesi ile, ulaşımın gelişmesi ile dünyada sınırların kalkıp uluslararası ticaret ve hukukun gelişmesi ile doğal bir seyir halinde gelişen bir durumdur. Bunu engelleyemezsiniz.

Peki globalleşme nasıl olacak? Hemen marka olayım, daha çok kazanayım hırsı ile davranarak, Amerikan şirketlerinden isim alıp ve kazandığın paranın yarısını Amerika’ya bedavadan ödeyerek ve bütün piyasayı, bakkalını, kasabını kurutup, tüm sektörlerde ipleri yabancı şirketlerin eline verip, ülkeyi Amerika’nın şubesi durumuna getiren bir globalleşme olacaksa, bu globalleşme çok tehlikelidir. Bu globalleşmenin faydalı olduğunu söylemek zor. 100 sene sonra, belki 100 seneye kalmayacak, 70 milyon halk, 70 kişinin, bilemedin 100-200, belki 500 tane patronun işçisi haline gelecek. 500 tane patron ve Türkiye’nin en gelişmiş 500 holdingi bir tarafta ve 70 milyon insan bunun işçisi olacak.

Globalleşme deyince böyle teknik kelimeler kullanılır, insanın kulağına hoş gelir, ama iyi analiz ettiğiniz zaman gidişat böyle değildir. Halbuki batılı ekonomistler, dünyanın ileri gelen ekonomistleri “globalleşmek iyidir” diyor. Diyecek tabi. Adam Amerika’da yaşıyor. Carrefour’un, Tekzen’in, Real şirketinin sahibi bir Türk ise, Türkiye’deki şirketler, dünyanın her tarafını kollarıyla sarmışsa, dünyanın her tarafında Türk kazanıyorsa ve Türkiye’ye para akıyorsa, böyle globalleşmeye can kurban.

O zaman büyük devlet olmanın yolu bu globalleşmeyi lehine çevirmekten geçiyor. Yine Sabancı’nın, Koç’un şirketleri olsun, ama adı Carrefour olmasın, Türk adı olsun, sermayenin bittiği nokta Türkiye olsun, Türk sermayesi olsun. Orta Asya elimizin altında, Orta Doğu elimizin altında, İslam dünyası elimizin altında. Gidelim buralarda şube açalım ve biz kazanalım, Türkler kazansın, Müslümanlar kazansın, beraber büyüyelim. Globalleşmeyi kendi lehimize çevirmenin yolu Türkiye’nin, özellikle İstanbul merkezli dünya şirketleri çıkartmasıdır. Amerikan ortaklığına, İngiliz ortaklığına dayanan değil, yüzde yüz Türk sermayeli olmalı, başındaki yönetici de Türk olmalıdır.

Bugün uluslararası dev şirketlere baktığımız zaman, büyük bir bölümü Amerikan şirketi, geriye kalanları İngiliz, Alman, Fransız, Japon şirketleri. Çok az miktarda da Arap ve Rus şirketleri var. Ama pastanın %80’lik bir kısmını Batı dünyası paylaşıyor.

Eğer Türkiye bende varım diyebilecekse, ki bir süper güç olabilmenin ana kaidelerinden birisi budur, bunları yapmadan süper güç olamazsınız, mutlaka dev şirketler oluşturulmalıdır.

Globalleşmeyi durdurmaya çalışmak, akan bir nehrin önüne geçerek, akarsuyu durdurmaya çalışmaya benzer. Globalleşmeyi engellemeye çalışmak yerine, kanalize etmek daha doğru bir yaklaşımdır. Yani akan nehri kendi tarlamıza yönlendirmeliyiz.

Bu globalleşme tehlikesini mutlaka lehimize çevirmemiz lazım. Bunun yolu da, Türk sermayeli, bu ülkede üretip bu ülkede satma, bu ülkeyi büyütme hayalini ve sevdasını taşıyan işadamlarının büyüyerek dünya şirketleri haline gelmelerinden geçiyor.

en_US