Hakan Kalkan
Kredi derecelendirme kuruluşları, şirketlere, bankalara ve devletlere güvenirlilik notu veren
kuruluşlardır. Bundan da amacı, elinde parası olan ve parasını bu sayılan unsurlara yatırmak isteyen
veya borç vermek isteyenlere bir fikir vermektir. Yani paramı yatırsam oraya, acaba geri alabilir
miyim, kâr edebilir miyim, sorusu hakkında bir fikir vermektir. Dolayısıyla, kredi kuruluşları, asıl olarak
parası olanları ilgilendiren kuruluşlardır.
Bu kuruluşlar 1850’li yıllarda ilk kurulmaya başlanmış. O zamanlar, “ben bu adama mal
satıyorum, ama paramı alabilir miyim?” sorularına cevap veren kuruluşlar iken, bugün daha çok, “ben
bu adama para satıyorum, paramı ve faizimi alabilir miyim” sorularına cevap vermeye çalışıyorlar.
Kredi kuruluşlarının bugünkü popülaritelerine gelmeleri 1970’li yıllara denk geliyor. Özellikle
1970’li yıllardaki ekonomik bunalımın getirdiği borç krizleri bu kuruluşları çok önemli hale getiriyor
ve Amerika Sermaye Piyasası Kurulu (Securities and Exchange Commission, SEC) derecelendirme
kuruluşlarının faaliyetlerini ve piyasaya giriş çıkışlarını düzenlemek amacıyla 1975 yılından itibaren
piyasalar tarafından güvenilirliği kabul edilmiş olan derecelendirme kuruluşlarına “ulusal kabul
görmüş istatistiki derecelendirme kuruluşları (NRSRO)” adını veriyor.
Ve o günden sonra da uluslar arası arenada kime, ne kadar ve hangi faiz oranında borç
verileceği özellikle bu kuruluşların notlarına bakılarak yapılmaya başlanıyor. Şu an bu NRSRO
statüsüne sahip 10 tane kuruluş var. Bu kuruluşlar o dönemdeki bazı bankaların istihbarat servisleri
iken, borç krizleri yaşanınca, o servis bankanın bünyesinden ayrılıp, ayrı bir kuruluş haline getiriliyor.
Uluslar arası bir kredi derecelendirme kuruluşu kurmak istiyorsanız, birilerinin size bir NRSRO
gibi güvenirlilik lisansı vermesi gerekiyor ki, iş yapabilesiniz. Bu belgeniz olmadan rüşdünüzü ispat
etmiş olmuyorsunuz. Yoksa kendiniz çalar kendiniz oynarsınız. Bu birisi bugün Amerika. Neden?
Çünkü para onda. Parayı o dağıtıyor. Evvela onun size güvenmesi gerekiyor. Diğer borç verenler de,
Amerika güveniyorsa biz de güveniyoruz, diyorlar ve sizinle iş yapmaya başlıyorlar.
Veya dediniz ki, kuruluşumuz milli olsun, devletimiz kursun. Olabilir. Buna bir mani yok. Ama
o zaman da o kuruluş sizin devletinize karşı objektif olmayacağı için, size verdiği notların hiçbir anlamı
olmayacaktır. Sadece kendinizi komik duruma düşüreceksinizdir. Çünkü esas olan, parayı alacak
olanın kurduğu kuruluşun notu değil, parayı verecek olanın kurduğu kuruluşun notudur.
Peki, bizim de uluslar arası bir kredi derecelendirme kuruluşumuz olmasın mı? Elbette olsun.
Sayın Erdoğan bu yönüyle haklı. Bizim de böyle kuruluşlarımız olmalı ve yavaş yavaş not vermeye ve
bu işi öğrenmeye başlamalılar. Bu kuruluşların işi öğrenmesi ve zamanla büyüyerek bizim kaderimizi
elin Amerikalısının iki dudağı arasından kurtarması lazım. Çünkü biliyoruz ki, bu kredi kuruluşları
Avrupalıya bol keseden not verirken, bize gramla-dirhemle not veriyorlar. Onların notlarını zor
bela düşürürken, bizim en ufak hatamızda gözümüzün yaşına bakmıyorlar ve notumuzu derhal
kırıveriyorlar. Not artırımında onların en ufak gayretini hemen nota çevirirken, biz kırk takla atıyoruz,
zor bela bir not alabiliyoruz. Hasılı o adamların insafına kendimizi bırakamayız.
Ancak şunu da gözden kaçırmamalıyız ki, o da bu kuruluş şu an çok bir şey yapamaz.
Çünkü bizim para satabilmemiz için evvela tasarruf miktarımızın çok fazla olması lazım. Şu an %5
civarında. Bunun en az %12’lere çıkması lazım. Yani evvela paramızın olması lazım ki sonra bu kredi
kuruluşumuz olsun.
Hasılı biz de mutlaka kredi derecelendirme kuruluşları kurmalıyız. Onları desteklemeliyiz.
Ve orta ve uzun vadede diğer Avrupalı ve Amerikalı kredi derecelendirme şirketlerinin iki dudağı
arasından kendimizi kurtarmalıyız.