Ümit Kara
Eğitim, bu ülkede yaşayan bütün vatandaşlarımızı birinci dereceden etkileyen en önemli konuların başında geliyor. Hal böyle iken maalesef eğitimde sürekli olarak taşları yerinden oynatıyor, ve vatandaşımızı her sabah yeni bir eğitim krizi ile karşı karşıya bırakıyoruz. Gerek öğrenci, gerek veli, gerekse öğretmen değişiklikleri takip edemiyor ve hiç kimse eğitime odaklaşamıyor.
Bir tarafta sürekli değişen bakanlar, sürekli değişen sınav sistemleri, siyasetin hakim olduğu yapısal değişiklikler, plansız açılan eğitim ve fen edebiyat fakülteleri, ne olacağı belli olmayan dershaneler, atama bekleyen öğretmenler vs. vs.
Neresinden tutarsanız tutun elinizde kalan, ne kadar makyaj yapmaya çalışsanız da güzelleşemeyen bir eğitim sistemi, bir diğer tarafta sistemin acımasız çarkları arasında ezilen, çiğnenen, kısacası yok olan bir gençlik, bir nesil, öğrencilerimiz, evlatlarımız…
Peki neden eğitim sistemini bir türlü sağlam bir zemine oturtamıyoruz, neden kendi ellerimizle evlatlarımıza yazık ediyoruz, işte bu konuyu önemli gördüğüm üç başlıkla açıklamak istiyorum.
1. Eğitimin anayasal güvence altına alınması
Eğitimi siyasetin elinde yap boz tahtası olmaktan çıkartıp,eğitimin sistem boyutunu, sistemin ana nirengileri ile ilgili hususları, anayasal güvence altına almak ve sistemle ilgili yapılacak düzenlemelerin, meclisin nitelikli çoğunluğu ile yapılması şartını koymak, yapılması gereken işlerin başında gelmektedir.
Eğitim sistemimiz o kadar siyasallaşmıştır ki, her gelen hükümetin kendi görüşünü, hayat felsefesini kabul edecek ve onaylayacak bireyler yetiştirme isteği, ister istemez işe eğitim sisteminden başlamayı gerektiriyor. Sakıncalı gördükleri eğitim kurumları kapatılıyor, uygun görülen kurumlar açılıyor, anlam veremediğimiz bir sürü düzenleme, bir anda hayatımıza giriyor.
Geçtiğimiz 15 sene içerisinde, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi, meslek lisesi ve imam hatip lisesinde okuyan öğrencilerin önünün kapatılması, bitmek bilmeyen baş örtüsü sorunları ve daha sayamayacağımız bir sürü mesele siyasetin, eğitimin hücrelerine kadar sirayet etmiş olmasından kaynaklanıyor.
2. Eğitim bakanlarının, eğitim kökenli olmaması
Bugün modern toplumda, bir kuaföre dahi diploması, ustalık belgesi olmadan dükkan açtırılmazken, her konuda, işin uzmanının arandığı, işin ehline müracaat edildiği böyle bir çağda bile, maalesef eğitim bakanlarımız çoğunlukla eğitime uzak kişilerden seçiliyor. Çünkü biliyorlar ki, gerçek bir eğitimci, eğitimin siyaset pisliğine bu kadar batırılmasına razı olmayacaktır. Eğitim bakanı değişir bir bakarsınız gelen yeni bakan avukat, bir bakarsınız ekonomist, bir bakarsınız inşaat mühendisi veya asker veya ziraat fakültesi mezunu…
Bu ülkede ulaştırma bakanı, hazine bakanı, sağlık bakanı kendi meslek gruplarından seçilirken ve ihtisas sahibi oldukları konularda bakanlık yapan kişilerin çok başarılı oldukları görülürken maalesef eğitim bakanı hep eğitim dışı alanlardan tercih ediliyor.
3. Eğitim bakanlarının sürekli değiştirilmesi
Ülkemizde eğitimcilerin dahi eğitim bakanı değişikliklerini takip edebildiklerini düşünmüyorum. Aynı hükümet döneminde 10 yılda değişen 5 Eğitim bakanından mı bahsedelim, yoksa TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920 yılından beri 93 senede 76 eğitim bakanı değişikliğinden mi bahsedelim!
Siz bir eğitim bakanı olarak eğer, yalnızca ve yalnızca eğitimi ve bu ülkenin geleceği olan öğrencilerimizi düşünerek, eğitim sisteminde değişiklikler yaparsanız (ki doğal olan fıtri olan budur), eğitim camiası da halkta sizden memnun olur uzun yıllar o koltukta oturursunuz. Yok eğer, partimin görüşüm hakim olsun, bizim istediğimiz zihniyette insanlar yetişsin diye bastırır ve olmayacak işlere imza atarsanız, çok büyük tepkilerle karşı karşıya kalır ve görevden alınmak durumunda kalırsınız.
İşte yukarıda bahsettiğim gibi, eğer eğitim sistemini anayasal güvence altına alır, siyasetin bataklığından kurtarır, işi ehil insanlara verip istikrarı sağlayabilirseniz sorunlar yumağı haline gelmiş eğitimin, hızlı bir şekilde rayına girdiğini göreceksiniz.