Home / Dış Politika / AMERİKAN YÜZYILININ SONU

AMERİKAN YÜZYILININ SONU

Yıldırım  Deniz

Polonya asıllı Amerikalı siyaset bilimci Profesör George Modelski tarafından geliştirilen başat güç (dominant power) kuramına göre; 15. yüzyıldan itibaren dünya tarihi, belirli devletlerin belirli süreler boyunca başat güç konumuna yükselmeleri ve sonra bu statülerinden düşmeleri zinciri içinde bugüne doğru akmaktadır. Bu başat güç konumuna yükseliş ve düşüş kabaca onlarca hatta yüzlerce yıllık sürelerle olmaktadır. Belirli bir devlet yükselerek dünya denizlerinde egemen duruma geçmekte ve böylelikle okyanuslara yani ticarete egemen olarak başat güç haline gelmektedir. Bu süreç sonrasında başka bir güç ortaya çıkmakta ve ikisi arasında yaşanan çatışmanın galibi ya da bu çatışmadan yararlanarak yükselen üçüncü bir taraf yeni başat gücün kim olacağını ortaya koymaktadır.[1]

1945 yılında sona eren 2. dünya savaşından sonra, dönemin başat gücü olan İngiltere ve rakibi Almanya devletlerinin mücadelesi sonrasında sahneye Amerika Birleşik Devletleri çıkmıştı. Yaklaşık 70 yıldır dünyada başat güç olarak dünya dengelerini elinde tutan ABD’nin küresel bir güç olmasının temelinde dört faktör bulunmaktadır: Çok büyük bir ekonomik güce sahip olması; bu ekonominin beslediği büyük bir askeri güç; teknolojik ve bilimsel alanda lider durumda olması ve bunların tabii bir neticesi olarak da sporda, sanatta, kültürel alanda, modada ve hayatın hemen her alanında dünyayı etkilemesi.[2] Dikkat edecek olursak bu dört faktörün bağlı olduğu ana etken ekonomik güçtür.

Evet, zirveye çıkmaktan daha zoru, orada kalabilmektir. Dünya tarihine baktığımızda, ABD’den önceki küresel güçlerin zirveden aşağıya inişlerinde hep ekonomik nedenlerin etkili olduğunu görmekteyiz. İşte ABD ekonomisi son yıllarda çok ciddi alarmlar veriyor ve ülkeyi yönetenler de buna bir kısım çareler üretmeye çalışıyor.

Her yıl bütçe giderek artan rakamlarda açıklar veriyor. 2011 yılında ABD merkez bütçesi milli gelire oranla %-10 açık vermiştir. (Bu rakam ABD’nin ardından 2. büyük ekonomi olan Çin Halk Cumhuriyeti’nde % -1,8; Türkiye’de ise %-1.6 olarak gerçekleşmiştir.) 2012 yılı bütçe açığı beklentisi yaklaşık olarak ise 1,3 trilyon dolar.[3]

1980 yılında 907,7 milyar dolar olan ABD’nin kamu borcu, 2012 sonu itibariyle 16,3 trilyon dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.[4] ABD’nin toplam GSYH rakamının yaklaşık 15,4 trilyon dolar olduğunu kabul edersek, Borç/GSYH oranı % 105 seviyesinde çıkıyor.[5]

Hatta bazı ekonomistlere göre bu resmi rakamlara sağlık harcamaları, sosyal güvenlik teminatları gibi devletin dolaylı olarak borçlu olduğu kalemler de dahil edildiğinde bu borç 100 trilyon dolar gibi tüm Dünya ülkelerinin GSYİH toplamlarından daha yüksek bir seviyeye ulaşmakta.[6]

Evet, ABD’nin ekonomik olarak belini büken temelde iki neden var: Askeri harcamalar ve Sosyal güvenlik harcamaları.

Son 10 yıldır her yıl sürekli artan ve bugün artık yıllık olarak resmi kaynaklara göre yaklaşık 900 milyar dolarlık askeri harcama çok büyük bir rakam.[7] Bu rakam tüm dünyada bir yılda yapılan askeri harcamaların yaklaşık %45’ini ifade ediyor. Askeri harcamalar liginde ABD’nin arkasında gelen sırası ile 17 ülke, Çin, İngiltere, Fransa, Rusya, Japonya, Suudi Arabistan, Almanya, Hindistan, İtalya, Brezilya, Güney Kore, Avustralya, Kanada, Türkiye, BAE, İspanya ve İsrail’in toplam savunma harcamasından daha fazla para harcıyor ABD ordusu için. Üstelik bu rakam her yıl bütçe açığının (1,1 trilyon dolar) yarıdan fazlası olunca çok daha can acıtıcı oluyor.

ABD ordusundaki 1,4 milyon muvazzaf askerden 350 bini 130 ülkede bulunan toplamda 750’den fazla ABD üssünde konuşlandırılmış durumda.[8] ABD ekonomisinin yaklaşık yarısını hâlâ silah endüstrisi oluşturmaktadır. Amerikalı mükelleflerden alınan vergi gelirlerinin dahi yüzde 57’si askeri harcamalara gidebilmektedir.[9]

ABD her yıl bütçesinden yaptığı bu korkunç askeri harcamayı artık kısmak istiyor. Yani yine süper olup, bunu kendisine daha ucuza mal etmek istiyor. Ancak bu pek mümkün değil; zira ABD’nin ekonomisi enerji kaynaklarının üzerinde hakim olmasına sıkı sıkıya bağlı. Ve bu enerji kaynakları üzerindeki hakimiyeti de ancak askeri gücü ile mümkün (sadece Orta Doğu’da 125 bin kadar ABD askeri bulunuyor!). Yani ABD burada muazzam bir açmazın, adeta bir batağın içinde!

Her yıl bütçeye olan askeri yük böyle iken, bunun yanında bir kısım ekstra harcamalar ve bedeller de oluyor. Sözgelimi ABD’nin Irak, Afganistan ve Pakistan’da yürüttüğü savaşın maliyeti 2001-2011 yılları arasındaki 10 yılda ABD’ye 8 bin 300’den fazla can kaybına ve 4,4 trilyon dolara mal oldu. [10]

ABD Federal Bütçesinde 2011 sonu itibari ile yapılan 3,6 trilyon dolarlık gider kaleminin 2,3 trilyon doları yani 2/3’ü sosyal güvenlik, sağlık, emeklilik ve gıda yardımlarına (Social security, Medicare, Medicaid ve Food Stamp) gidiyor.[11]

ABD bütçesinin bu denli desteğine rağmen ülkede yoksulluk sürekli artmakta. Dünyanın en zengin ülkesi, ekonomik krizlerin de etkisiyle yoksulluğun hızlı yükseldiği bir ülke halini aldı. ABD Tarım Bakanlığı Gıda ve Beslenme servisi tarafından yürütülen Ek Beslenme Yardımı Programı’nın (SNAP) internet sayfasında 1 Ağustos tarihinde açıklanan verilere göre, 2007’nin Ekim ayında ABD’de gıda yardımı alanların sayısı 27 milyon iken, 2011 Mayıs itibariyle bu sayı 45 milyon 753 bin kişiye yükselmiş durumda. Yardımdan yararlananların nüfusa oranı ise yüzde 8,7’den yüzde 14,7’ye ulaştı.[12] Bu rakam nüfusun yüzde 15’ini ifade ediyor ve son 20 yılın en yüksek yoksulluk oranı. Bu nüfusun neredeyse yarısı da yoksulluk sınırının %50 seviyesinin de altında olan “aşırı yoksulluk” içinde yaşıyor.[13] Ayrıca bunların yanı sıra ABD’de işsizlik rakamları da çok vahim. Son verilere göre %7,9 olan işsizlik oranı yaklaşık 15 milyon Amerikalının işsiz olduğunu gösteriyor.[14]

Sonuç olarak yukarıda anlatılanlar ışığında diyebiliriz ki; küresel bir güç olarak ABD, hâlâ zirvede belki ama, buradaki son günlerini yaşamakta. Zirvede kalma isteği yüzünden her türlü şeyi deniyor. Ancak bu çaresizlik önce onu kontrolsüz hamleler yapmaya itiyor (baba-oğul Bush dönemlerindeki saldırgan politikalar gibi!); ardından da bunu telafi etmeye çalıştıkça hata üzerine hata yaparak adeta kendi sonunu hazırlıyor.

Evet, bugünlerde ABD hala zirvede duruyor olsa da, bu kimseyi aldatmasın. Artık kum saati tersine dönmüş durumda ve bunu ABD’nin tekrar tersine çevirme imkânı kalmamıştır. Zira her şeyin bir sonu olduğu gibi, Amerikan rüyasının da sonu yaklaşıyor.

İnsanlık tarihinin en acı dolu dönemini yaşadığımız 20. yy ın başlarındaki güç mücadelelerini umarız ki 21. yy ın kaderinin çizildiği bu yıllarda tekrar yaşanmaz. Umarız ki ABD ve Çin’in derinden derine süren güç mücadeleleri su yüzüne çıkarak ve sadece bu iki devleti değil tüm dünyayı derinden etkileyecek bir kaosa dönüşmesin.
[1] Oral Sander, Siyasi Tarih İlkçağlardan 1918’e, Ankara, 2011.

[2] Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası/ Amerika’nın Küresel Üstünlüğü ve Bunun Jeostratejik Gereklilikleri, 2010.

[3] http://www.usgovernmentspending.com/budget_pie_gs.php

[4] http://www.usgovernmentspending.com/budget_pie_gs.php

[5] http://www.gpo.gov

[6] http://www.goldnews.com/2011/06/14/bill-gross-us-100-trillion-in-debt-in-worse-shape-than-greece-video/

[7] http://www.usgovernmentspending.com/budget_pie_gs.php

[8] http://www.politifact.com/truth-o-meter/statements/2011/sep/14/ron-paul/ron-paul-says-us-has-military-personnel-130-nation/

[9] http://www.cbo.gov/ftpdocs/122xx/doc12264/06-30-11_FYDP.pdf

[10] Bu rakamlara esas olan “Savaşın Maliyetleri” (Costs of War) çalışması, Brown Üniversitesi Watson Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü tarafından eski başkan Eisenhower adına kurulan “Eisenhower Araştırma Projesi” tarafından yayınlanmış.

[11] http://www.bloomberght.com

[12] http://www.fns.usda.gov/snap/

[13]http://www.cnnturk.com/2012/ekonomi/dunya/09/14/abdde.46.2.milyon.kisi.yoksulluk.sinirinin.altinda/676765.0/index.html

[14] www.tradingeconomics.com/united-states/unemployment-rate

 

 

en_US