Genel Değerlendirme
Çin Halk Cumhuriyeti dünya nüfusunun yüzde 20’sini barındırmaktadır. Bu büyüklükteki bir ülkenin küresel ekonomi ile bütünleşmesi hem Çin hem de dünya ülkeleri için dengeleri değiştirmekte ve özelikle küresel ticaret kompozisyonunda büyük bir dönüşümü beraberinde getirmektedir. Son 25 yılda Çin Komünist Partisi tarafından kademeli olarak uygulanan reform süreci, 2001 yılında ülkenin Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyesi olması ile ivme kazanmış ve uluslararası ekonomide kartların yeniden dağıtılmasına yol açmıştır.
DTÖ üyeliği çerçevesinde yabancı şirketlerin Çin pazarına erişimi kolaylaşmış ve ticari faaliyetleri nispeten güvence altına alınmış; ithalatta gümrük tarifeleri azaltılmış ve yabancı doğrudan yatırımlara daha çekici bir iş ortamı sunulmuştur. 2004 yılında dağıtım sektörünün liberalleştirilmesi de DTÖ üyeliğinden doğan yükümlülüklerde mesafe kat edildiğinin somut bir göstergesidir. Bu türde düzenlemeler Çin’in ekonomik reform ve kalkınma süreçlerine katkıda bulunduğu gibi hukukun üstünlüğü kuralının yerleşmesine de imkân tanımaktadır. Sonuç olarak ülke ekonomisi yabancıların artan ilgisi ve yatırımları ile zenginleşmekte ve devlet eliyle hızla liberalleşen bir ekonomi ortaya çıkmaktadır. 2004 yılında 1648 milyar dolarlık yurtiçi hâsılaya ulaşan ekonominin yönetimi uluslararası otoritelerce başarılı bulunmuş ve 2005 yılı ve sonrası için beklenen büyüme yılık ortalama yüzde 8 olarak açıklanmıştır.
Ancak Çin Hükümetini 2006 yılı ve sonrasında bir dizi sorun da beklemektedir. Ülkenin iç ve batı bölgelerinin kalkındırılması, kuzeydoğu eyaletlerinde eski sanayi tesislerinin elden geçirilmesi, bazı sektörlerde aşırı ısınmanın önünün alınması ve işsizliğin azaltılması devletin önümüzdeki dönem için başlıca hedefleridir. Ayrıca yoksulluk sorunu ciddi boyutlardadır; kırsal yörelerde 30, kentlerde ise 20 milyon Çinli yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
Dikkat çekici bir gelişme ülkenin küresel doğrudan yatırımlarda adından giderek daha fazla söz ettirmesidir. 2004 yılında 3,6 milyar dolar değerinde Çin sermayesi çeşitli ülkelerde yerleşik faaliyete geçmiştir. Bu yatırımların çoğu ülkenin siyasi idaresi tarafından yönlendirilmiştir. Örneğin ülkenin nüfuzunu giderek artırdığı Orta Asya bölgesinde toplam Çin yatırımı bir milyar doları aşmıştır. Çin iş dünyası uluslararası ekonomiyle bütünleştikçe ve ülkeye giren yabancı sermayeli yatırımlardan çeşitli teknolojileri ve yönetim tekniklerini öğrendikçe yurtdışına açılmaya devam edecektir.
Türkiye ile Çin arasındaki ticari ilişkiler ise Türk tarafı için bekleneni vermekten uzaktır. Karşılıklı ticarete 2004 yılında Türkiye’den Çin’e yapılan ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 8,7 olmuş ve bu ülkeyle ticaret açığı dört milyar doları aşmıştır. Türk iş dünyası Çin’in yurtdışı yatırımlarından kayda değer pay alamamış; Çin’e de çok kısıtlı doğrudan yatırım ihraç etmiştir. Birçok ülkenin turizm stratejisinde ön plana çıkan Çinli turistler de Türkiye’ye henüz fazla ilgi göstermemiştir. Ayrıca 2005 itibariyle dünyada tekstil ve konfeksiyon ürünlerine uygulanan kotaların kalkması Türkiye-Çin ekonomik ilişkilerinde ciddi çıkar çatışmalarına neden olmuştur. Bütün bunlar kısa dönemli stratejilerle tersine çevrilemeyecek gelişmelerdir.
Coğrafi, İdari ve Demografik Özelikler
Çin Halk Cumhuriyeti, Asya’nın Doğu ve Güneydoğusunda 9.571.300 km2’lik bir alana yayılmıştır. Sınır komşuları Moğolistan, Rusya, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Nepal, Bhutan, Burma, Laos, Vietnam ve Kuzey Kore’dir. Ülkenin doğusunda düzlükler, deltalar ve tepeler; batısında ise yüksek platolar ve çöller hâkimdir. Arazinin geniş bir coğrafyaya yayılmış olması dolayısıyla güneyde tropik iklimden kuzeyde yarı-arktik iklime kadar farklı hava koşuları hüküm sürmektedir.
Devletin resmi dini Ateizm’dir ancak uygulamada Taoizm, Budizm, İslam, Hıristiyanlık gibi çeşitli dinlerin mensupları vardır. Ülkenin büyük çoğunluğu kuzeye özgü Mandarin Çincesi (Putonghua) konuşurken başta Kantonca olmak üzere çeşitli yerel şiveler mevcuttur. Haftalık resmi çalışma süresi 40 saattir. Para birimi Yuan’dır (Renminbi).
Çin’in dev nüfusu bazı açılardan avantajlar sağlarken bazı konularda da ülke idaresini zorlaştırmaktadır. 1980’lerde yürürlüğe giren “her aileye tek çocuk” politikası resmi nüfus artışını yavaşlatmış ve 1991–2002 yıları arasında resmi nüfus her yıl yüzde 1 oranında artmıştır. Ancak kayıt dışı doğumlar eklendiğinde Çin nüfusunun daha yüksek çıkması beklenmektedir. Nüfusun içinde bulunduğumuz yüzyılın ortalarına kadar artış göstermesi ve 1,6 milyar dolarlarında stabilize olması beklenmektedir. Ancak tek çocuk politikası beraberinde genç nüfus oranının azalmasını ve Çin halkının yaşlanmasını getirmiştir. 1990 yılında 65 yaş üstü nüfus toplam nüfusun yüzde 9’unu oluştururken, 2030 yılında bu oranın yüzde 22 olması beklenmektedir. Bu da sosyal sigorta ve emeklilik fonlarına ülke ekonomisinden daha fazla pay ayrılmasını gerektirecektir.
Gelir dağılımı düzensizliği merkezi hükümetin önünü almaya çalıştığı ciddi bir sorundur. Ülkenin kalkınma yolunda pazarlarını yabancı sermayeye açması ve dış ticaretini artırması genelde ulaştırma altyapısı daha gelişmiş olan doğu ve kıyı kesimlerinde refah seviyesinin iç ve batı bölgelere kıyasla daha çok artmasına yol açmıştır. Bu bağlamda özelikle kentler ve kırsal arasında fark belirgindir. Kırsal kesimin gelir seviyesi tahıl fiyatlarının artış göstermesi, merkezi hükümetin kırsal bölgeleri kalkındırma politikası çerçevesinde vergi yükünün azaltması gibi etmenlerle 2003 yılında bu kesimin gelirleri nominal değerlerle yüzde 4,2, reel değerlerle yüzde 9,3 oranında artış göstererek 317 dolar olmuştur. Ancak kent merkezlerinde gelir seviyesi yüzde 26,3 artmış ve 1023 dolar olmuştur. Ayrıca gelir dağılımı kentler içerisinde de düzensizdir. Örneğin Pekin’de tüm çalışanların yılık ortalama ücreti 3060 dolar iken yabancı şirket çalışanları için ortalama ücret 5400 dolardır. Bu düzensizliğin bir sonucu olarak ülkede orta sınıf henüz belirgin bir şekilde ortaya çıkmamıştır. Orta gelir düzeyi, bir ev halkı için yılık 3000–3600 dolar arası olarak tanımlandığında bu sınıf toplam nüfusun yüzde 13,5’ini; 7230–60000 arası tanımlandığında ise yüzde 5,04’ünü oluşturmaktadır. Ancak 2020 yılı itibariyle orta sınıfın toplam nüfusun yarısına yaklaşması beklenmektedir.
Çin İç Siyaseti ve Dış İlişkileri
Ülkede 1949 yılından beri Çin Komünist Partisi hüküm sürmektedir. 1978 – 1997 yıları arasında partiyi ve ülkeyi yöneten Deng Xiaoping “Çin Sosyalizmi” politikasını üretmiş ve ekonomik serbestleşmeyi ve dış ticaretin geliştirilmesini savunmuştur. Ancak bu serbestlik siyasi arenada geçerli olmamış; siyasi hareketler yasaklanmış ve zaman zaman oluşan protestolar bastırılmıştır.
Deng’in siyasi hayattan çekilmesinin ardından Jiang Zemin Devlet Başkanı Li Peng ve Zhu Rongji Başbakan olmuş ve bu liderler 1997’de Çin’in Hong Kong’la bütünleşmesi ile 2001 yılında ülkenin DTÖ’ye katılması süreçlerine önayak olmuşlardır. Öte yandan muhalif seslerin bastırılması devam etmiş; özelikle ruhani Falun Gong hareketinin 1999’da yasaklanması ve yüzlerce sempatizanın tutuklanması yankı uyandırmıştır. Yönetimin bu tutumu son dönemde de değişmemiş ve örneğin 1989 Tiananmen Meydanı olaylarında ılımlı tutumun yüzünden bütün görevlerinden uzaklaştırılan eski başbakan Zhao Ziyang, 2005 Ocak ayındaki ölümüne kadar ev hapsinde tutulmuştur.
2002 yılının Kasım ayında 16. Parti Kongresinde Hu Jintao Parti Lideri, Wen Jiabao ise Başbakan seçilmiştir. Hu Jintao daha sonra Mart 2003 tarihinde Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı olmuştur. Hu Jintao hükümetin eyalet düzeyinde örgütlenmesine ve ülke üzerindeki mutlak hâkimiyetinin sürmesine özen göstermiş ve ekonomik reform sürecine bağlı kalmıştır. Bu dönemde aşırı ısınmayı kontrol altına almak için ciddi bir mücadele verilmiş; ancak büyümeden fayda sağlayan bazı bürokratlarla da yolsuzluk mücadelesine girişmek gerekmiştir. Ayrıca kırsal ve kıyı kesimleri arasındaki gelir farkının yaratması beklenen sosyal sıkıntılar, çeşitli baraj ve inşaat projeleri dolayısıyla yerinden olan çiftçilerin isyanları, etnik çoğunluk olan Han Çinlileri ile azınlıklar arasında şiddet olaylarına varan çatışmalar gibi sorunlar da ülkede siyasi istikrarı tehdit etmiştir.
Çin Halk Cumhuriyeti iç siyasete olduğu kadar küresel ölçekte de gücünü perçinlemeye devam etmektedir. 1960’lı yılarda Sovyetler Birliği ile pürüzler yaşaması dolayısıyla bir izolasyon sürecine giren ve 1972 yılında ABD ile yakınlaşarak bu izolasyonu kıran Çin’in Batı dünyası ile ilişkileri 1989 Tiananmen Meydanı olayları nedeniyle yeniden zayıflamıştır. 1990’lı yılarda ekonomik reform sürecini hızlandıran ülkenin uluslararası ilişkileri de güçlenmiş ve ülke bölgesel ve hata küresel bir güç olarak kendine güvenini tekrar kazanmaya başlamıştır.
2005 yılı itibariyle Çin dış politikasının en önemli konusu ABD ile ilişkileridir. ABD iş dünyası günümüzün gelişmekte olan en büyük pazarı Çin’de büyük fırsatlar görmekte, ülke yönetimi ise Çin’in dünya güç dengesini değiştirecek ölçüde güçlenmesine karşı politikalar üretmeye çalışmakta ve DTÖ üyeliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmesi için baskı uygulamaktadır. Çin-ABD ilişkilerinde zaman zaman parlayan bir sorun da Tayvan meselesidir. 1949 yılından bu yana anakıtadan bağımsızlığı savunan de facto bir yönetimin başta olduğu Tayvan, adanın kendisine bağlı olduğunu savunan Çin tarafından ilhak edilme ihtimaline karşın ABD’nin askeri ve siyasi koruması altındadır. ABD’nin pozisyonu mevcut durumun korunması yönünde olsa da bu üçlü arasında gerginlik zaman zaman tırmanmaktadır. Çin ile Japonya arasında tarihsel nedenlerden kaynaklanan sorunlar dönemsel olarak gündeme gelse de iki ülkenin ekonomik bağları oldukça güçlüdür. Kuzey ve Güney Kore ile ilişkilerde ise ibre giderek değişmekte ve Güney Kore ile ilişkiler sıkılaşmaktadır. Bunda ekonomik bağlar kadar geçmişte benzer şekilde Japon istilasına maruz kalmanın psikolojisi de rol oynamaktadır. Diğer bir kritik durum da sınır komşusu Hindistan ile ilişkilerde gözlenmektedir. Dünyanın en kalabalık bu iki devleti arasında 1962 yılında yaşanan sınır çatışmasından ve Çin’in Pakistan ile sıkı ilişkiler kurmasından kaynaklanan gerginlik sürmektedir. ASEAN (Güneydoğu Asya ülkeleri Birliği) üyesi bazı ülkelerle de Güney Çin Denizi’nde bulunan Spratly adaları üzerindeki egemenlik iddiaları yüzünden sürtüşmeler yaşanmaktadır. Ancak hem Hindistan, hem de ASEAN ülkeleriyle 1990’lı yılardan bu yana ekonomik bağların güçlenmesi gerginlikleri törpüleyici bir unsur olmuştur. 2002 yılında imzalanan bir anlaşmaya göre ASEAN üyesi 10 ülke ile Çin arasında 2010–2015 yıları arasında bir serbest ticaret bölgesinin hayata geçmesi karara bağlanmıştır. Rusya ile ilişkilerde ise ekonomik değil siyasi ilişkiler öne çıkmaktadır. Bu ülke ile ticaret hacmi ülkenin toplam ticaretinin yüzde 1,8’ini oluştursa da benzer rejim değişiklikleri yaşayan iki ülkenin ABD’nin hamlelerine verdikleri tepkilerin kısmen benzer olması dolayısıyla dış siyasetlerinde ve dolayısıyla ikili ilişkilerinde bir örtüşme görülmektedir. Ancak önümüzdeki dönemde Çin ile Rusya arasındaki ilişkilere Orta Asya üzerindeki güç dengesi paylaşımının damgasını vurması beklenmektedir.
Çin – Orta Asya İlişkileri
Çin’in Orta Asya ülkeleri üzerindeki etkisi henüz Rusya ve ABD’nin oldukça gerisinde olmasına rağmen giderek güçlenmektedir. 20 yıl içerisinde ABD, Japonya ve AB ülkelerine karşı durabilecek bir dünya gücü olma yolunda ilerleyen ülke, bunun öncesinde siyasi ve ekonomik olarak kendisini besleyebilecek sağlıklı bölgesel ilişkileri yaratma hedefindedir. Ülkenin bu amaçla bölgedeki güç dengelerinden iç siyasette taşları yerine oturmayan Rusya Federasyonu’nun aleyhine pay alması; bununla beraber ABD’nin de etki alanının daralmasına rağmen Rusya ve Çin arasında bir denge unsuru olarak pozisyonunu güçlendirmesi beklenmektedir.
Çin’in 1989 yılında uygulamaya koyduğu Orta Asya stratejisi, Türki Cumhuriyetlerin bağımsızlıklarına kavuşmalarıyla daha da belirginleşmiştir. Bir dünya gücü olma hedefi çerçevesinde tampon bölge olarak kullandığı Doğu Türkistan’daki milliyetçi hareketleri bastırmak, Orta Asya ülkeleri üzerinde nüfuz sahibi olmaya çalışmak ve bu yola Avrupa ile arasındaki ulaşımın güvenliğini sağlamak niyetindedir. Böylece ülke, batı sınırlarının güvenliğini sağlamayı, rakip güçlerin bölgede hâkimiyetinin engellenmesini ve bölgenin doğal kaynaklarına erişimin sorunsuz olmasını arzulamaktadır. Çin tarihinde ilk ortak askeri tatbikat 2002 yılında Kırgızistan ile yapılmıştır.
Ekonomik açıdan ise Çin’in enerji ve hammadde gereksinimi Orta Asya cumhuriyetleri ile ticaret ve yatırım bağlarının daha somut ve hızlı bir şekilde gelişmesine yol açmaktadır. Yeni ticaret yoları, boru hatları, kara ve demiryolları bölgeyi Çin’le daha yakın ilişkilere sevk etmekte; özelikle Kazakistan ve Türkmenistan’la olan bağlantılar Çin petrol ve madenlerinin iç pazara yetişemediği durumlarda açığı kapatmak açısından önem arz etmektedir. 2004 Mayıs ayında Çin ve Kazakistan arasında imzalanan bir anlaşma ile Kazakistan’ın Karaganda Bölgesi ve Çin’in Sincan Eyaleti arasında 1000 km’lik bir boru hattı inşaatına başlanması ve 2005 yılı sonuna kadar bitirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu proje Çin’i Hazar Denizi petrollerine bağlayacak 3000 km’lik uzun vadeli bir planın ilk ayağı sayılabilir. Ayrıca Çin’in ulaştırma altyapısı projeleri de bölgede geleneksel olarak bu alanda hâkim durumdaki Rusya’nın aleyhine genişlemektedir. Çin Ticaret Departmanı Ticaret Bakan Yardımcısı Wei Jianguo tarafından 2004 Ağustos ayında yapılan bir açıklamaya göre Orta Asya’daki Çin yatırımları 1 milyar doları geçmiştir.
Bölgeyle Çin arasında yatırım olduğu kadar ticaret ilişkileri de giderek büyümektedir. Çin Bölge ülkelerinde ticaret ofisleri açılmakta Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’a Yuan cinsinden verilen borçlarla Çin mallarının alımı sağlanmakta, karşılıklı ticaret hacmi genişlemektedir. Yine Jianguo’nun açıklamasına göre 2003 yılında bu beş ülkeyle Çin arasındaki karşılıklı ticaret hacmi bir önceki yıla göre yüzde 70 oranında büyümüş ve 4 milyar doları geçmiştir.
Çin – Ortadoğu İlişkileri
Çin’in dış ticaret açığının en büyük kaynağı petrol ithalatıdır ve bu ihtiyacını karşılamak için Ortadoğu petrolleri hayati önemdedir. 2004 yılında 34 milyar dolar harcanarak 120 milyon ton petrol ithalatı gerçekleştirilmiştir. 2020 yılına dair yapılan bir tahmin Çin’in ham petrol ithalatının günlük 8 milyon varil olacağı yönündedir. Bu nedenlerle ülkenin Ortadoğu ile ilişkilerinde bir denge ve istikrar aranmaktadır. 2004 yılında Çin ile bölge ülkeleri (Irak hariç) arasında karşılıklı ticaret hacmi bir önceki yıla oranla yüzde 38,6 oranında artmış ve 40 milyar doları geçmiştir. Bu toplamda Suudi Arabistan’ın payı 10,3 milyar dolar, Birleşik Arap Emirlikleri’nin 8,1 milyar dolar, İran’ın 7 milyar dolar ve Umman’ın 4,4 milyar dolar payı olmuştur. Çin – Irak karşılıklı ticareti bir önceki yıla göre yüzde 733 artış göstererek 470 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca Çin ile “Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği” üyesi 6 ülke arasında 2005 yılı Ocak ayında serbest ticaret anlaşması müzakerelerine başlanmıştır. Çin’in Ortadoğu’da 1 milyar dolar değerinde tamamlanmış müteahhitlik hizmetleri olduğu belirtilmektedir. İsrail’in inşaat ve tarım sektörlerinde çalışma izni olan 10.000’den fazla Çinli vardır.
EKONOMİ
EKONOMİK VERİLER
2001 2002 2003 2004
GSYH 1.175,7 1.270,7 1.448,0 1.681,3
GSYİH Büyüme Oranı (%) 7,5 8,0 9,3 9,5
Enflasyon (%) 0,7 -0,8 1,2 3,9
İhracat (fob) (milyon $) 266,1 325,7 438,3 593,4
İthalat (fob) (milyon $) 232,1 281,5 393,6 534,4
Dış Ticaret Dengesi (milyon $) 17,4 35,4 45,9 68,7
Döviz Rezervi (milyon $) 215,6 291,1 408,2 614,5
Dış Borçlar (milyar $) 170,1 168,3 193,6 227,2
Kaynak: Economic Inteligence Unit
Çin ekonomisi 2004 yılında yüzde 9,5 oranında büyüme kaydederek 1.648 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşmıştır. İhracat ve ithalat rakamları da bir önceki yıla oranla yaklaşık yüzde 35 artarak sırasıyla 593 ve 561 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Yabancı doğrudan yatırım girişleri yüzde 13’lük artışla 60 milyar doları geçmiş ve böylece ülkede gerçekleştirilmiş toplam yabancı yatırım stoku 562 milyar doları bulmuştur. Kişi başına ortalama gelir yılık 1.163 dolar civarındadır ancak refahın dağılımı ciddi bölgesel farklılıklar göstermektedir. İşsizlik de önemli bir sorun olarak devam etmektedir. 1998–2004 yıları arasında devlet girişimlerinde 30 milyon çalışanın işine son verilmiştir. 2004 yılında merkezi hükümetin ekonomiyi soğutma çabalarına rağmen yüksek bir büyüme hızının oluşmasında özelikle son çeyrekte görülen artışın etkisi olmuştur. Bu artışta da ihracat sektörünün performansı ve ithalatın nispeten az büyümesi rol oynamıştır.
2003 yılı verilerine göre tarım sektörü Çin ekonomisine yüzde 14,6 oranında katkıda bulunmuş; ancak işgücünün yüzde 42,6’sına denk gelen 313 milyon çalışanı istihdam etmiştir. 2004 yılında tarım üretimi doğrudan sübvansiyonlarla desteklemiştir ve 455 milyon tonluk üretim hedefinin aşıldığı tahmin edilmektedir. Bu da artan tahıl fiyatlarının 2004 yarısından itibaren durulmasına ve enflasyonist baskıların azalmasına olanak vermiştir.
Sanayi üretimi ise ekonominin amiral gemisi olmaya devam etmektedir. 2003 yılında yüzde 17 büyüyen sanayi üretimi 2004 yılında yüzde 11,5 büyüyerek 758 milyar dolar olarak kaydedilmiş ve ulusal gelirin yüzde 46’sını oluşturmuştur. Hafif sanayi ve ağır sanayinin toplam sanayi üretimindeki payları 2003 verilerine göre sırasıyla yüzde 36 ve yüzde 64’tür. Devlete ait girişimler ise toplam üretime yüzde 48 oranında katkıda bulunmuşlardır.
Çin’de hizmet sektörü henüz gelişmemiş olmasına rağmen DTÖ yükümlülükleri uyarınca reformlara tabi tutulmaktadır. Ülkede bankacılık sektörünün yüzde 60’ı dört büyük bankanın elindedir ve bu bankalar sık sık devlet müdahalelerine maruz kaldıkları için sağlıklı bir yapıya sahip değillerdir. Sermaye ve bono piyasalarının sağlıklı bir tabana oturması için son dönemde çalışmalar devam etmiştir. Asya Kıtası’nda Japonya’dan sonra ikinci büyük borsa Çin’dedir. 2005 yılı ve sonrasında iş dünyası finansmanının banka kredilerinden çıkarak sermaye piyasalarına kayması beklenmektedir.
Çin Hükümeti’nin dengeli ve sürdürülebilir bir büyüme için verdiği çabalar yılsonu itibariyle uluslararası camia tarafından başarılı bulunmuştur. Hükümet, kontrolsüz büyümeye müdahale edebilmek için yapımı devam eden toplam 5 milyar dolar değerinde 427 projeyi durdurmuş, 15 milyar dolar değerinde 841 projeyi de iptal etmiştir. Aynı zamanda demir-çelik, çimento, elektrolitik alüminyum ve bir dizi kimyasalın pazar erişim standartlarını belirleyerek bu ürünlere yapılacak yeni yatırımların standartlara uygun olması koşulunu getirmiştir. Bu girişimlerin sonucunda örneğin demir-çelik yatırımlarının büyüme hızı bir önceki yıla göre beşte bir oranında azalmıştır. Öte yandan, teknik özelikleri yüksek, çevreye zarar vermeyen, az bulunan ve ürün yelpazesine çeşit katacak kimi malların üretimi de Çin Hükümeti tarafından desteklenmiştir.
10’uncu Beş Yılık Planın (2001–05) dönem sonu olan 2005 yılında makroekonomik politikaların daha temkinli bir şekilde ele alınmaya başlaması ve gayrimenkul, otomotiv ve kentleşme altyapısı gibi kilit sektörlerde beklenen performansla Çin ekonomisinin yüzde 8,5 oranında büyüyerek 1770 milyar dolarlık yurtiçi hâsılaya ulaşması öngörülmektedir. Ayrıca dış ticaret hacminin beşte bir oranında genişlemesi ve enflasyondaki düşüşün devam etmesi beklenmektedir. Sabit sermaye yatırımlarının tahminen yüzde 20 oranında artacağı tahmin edilmektedir. Bazı ekonomistler geçtiğimiz yılarda ekonominin büyümesine büyük katkı yapan ihracat sektörünün büyümedeki payının bazı ürünlerde vergi iadesi avantajının kaldırılması ve ülkeler arası ticari pürüzlerin baş göstermesiyle 2005 yılında azalacağını tahmin etmektedir. Farklı bir görüşe göre de tekstil ihracatının artacak ve Yuan’ın sabitlendiği ABD Doları’nın düşük değerde seyredecek olması ihracatı körüklemeye devam edecektir.
ABD Pekin Büyükelçiliği’nin ülke ekonomisindeki dengelere ilişkin önümüzdeki dönemler için öne sürdüğü tahminler şöyledir:
Özel Girişimler ve Rekabet
2005–06: Kamuya ait tekeler dağıldıkça ve özel sektör üzerindeki kısıtlamalar azaldıkça rekabet gelişecek, DTÖ üyeliği doğrultusunda pazar erişimi kolaylaşacak
2007–09: Yeniden yapılandırılmış kamu sektörleri birleşecek; DTÖ’ye uyum özel sektörün ve yabancı girişimlerin büyümesine yol açacak
Yabancı Yatırım
2005–06: Yabancı doğrudan yatırımlar teşvik edilecek ancak çeşitli sektörlerde bazı kısıtlamalar kalacak; yurtdışında Çin yatırımları artacak
2007–09: DTÖ kuraları çerçevesinde yabancı yatırım üzerindeki kısıtlamalar azalacak; yurtdışı yatırımları artacak
Dış Ticaret ve Kur Rejimi
2005–06: Gümrük tarifeleri azalırken kotalar artacak; ticarette çeşitli ihtilaflar sorun yaratacak; sermaye akışları üzerinde kısıtlamalar kalacak
2007–09: Ticaret engelleri hafifleyecek; kur rejiminde bant genişleyecek ve 2008 itibariyle dalgalı kur rejimine geçilecek
Vergiler
2005–06: Kırsalda vergi reformları uygulanacak; üretim yerine tüketim vergilendirilecek; vergi uygulamaları daha sıkı olacak; vergi kaçırma daha sıkı takip edilecek
2007–09: Kurumlar vergisi tekil olacak; vergi rejimindeki reformlar birleştirilip düzenlenecek
Finansman
2005–06: Kamu finans kurumları kredi uygulamalarını geliştirecekler ancak devlete ait sektörlere kredi aktarımı devam edecek; özel sektöre finans hizmetleri gelişecek
2007–09: Bankacılık reformları ulusal çapta yaygınlaşacak; finans sektörü daha ticari bir altyapıya kavuşacak; yabancı bankaların payları artış gösterecek
Altyapı
2005–06: Darboğazlar sürecek; enerji kesintileri artacak; kapasite artırılacak ve elektrik hatları şebekeleri iyileştirilecek
2007–09: Elektriğe devasa yatırımlar yapılacak ve demiryollarına daha fazla önem verilecek; ancak altyapının gelişme hızı ekonomik performansı yakalayamayacak
Çin ekonomisinin gidişatından ve geleceği hakkında karamsar olan kayda değer bir kesim de bulunmaktadır. Bu kesimin görüşlerine göre ülke ekonomisi kontrolsüz büyümekte, olumsuz göstergeler örtbas edilerek çarpıtılmakta ve ülkenin birçok bölgesindeki enerji kesintileri şimdiden tehlike çanları çalmaktadır. Çin ekonomisinin 2005 yılında bir darbe yiyeceğini öngören bir senaryo şöyledir:
2005 yılında ABD Merkez Bankası FED, enflasyonist baskılara karşı faiz artırımına gider. Bu da küresel sermayenin kalkınmakta olan ülkelerden ABD’ye akmasına ve uluslar arası kredi maliyetlerinin artmasına neden olur. Çin’in ekonomik gelişmesinde kilit rol oynayan ihracat sektörüne yatırım yapmayı değerlendiren yabancı sermaye bunun giderek daha pahalı olacağını görür. Ayrıca Çin ekonomisinin yapısal olarak kırılgan olduğunu ve merkezi hükümetin aşırı ısınmanın önünü almada başarısız olduğunu düşünen yabancı yatırımcılar (ABD faiz artırımlarının etkisi 2005’in ikinci yarısından itibaren hissedilmeye başladığında) Çin’i terk etmeye başlar. Özelikle demir-çelik, çimento ve emlak gibi kapasite fazlası yatırım yapılan sektörlerde yabancı sermayenin de çekilmesiyle bir talep şoku yaşanır ve bu da fiyat dengesini çökertir. Üretimde yer almak için kırsaldan kente göçmüş milyonlarca işçinin istihdam sorunu baş gösterir. Çin Hükümeti’nin müdahale etmekte hantal davranması bu süreci hızlandırır ve ülke bir kriz ortamına girer.
Bu senaryoda da dile getirildiği gibi ekonominin büyüme hızının dahi arka planda bırakamadığı çeşitli riskler mevcuttur. Özelikle bazı sektörlerde aşırı ısınma ve altyapı inşasında kontrol edilemeyen yatırımlar soru işaretleri uyandırmaktadır. Bu kaygılar merkezi hükümetin ekonomiyi soğutma çabalarıyla giderilmeye çalışılsa da reel faiz oranlarının düşük olması ve yerel yönetimlerin yatırım teşvikleri konusunda rekabet halinde olmaları ısınmanın başlıca belirleyicisi olan ihtiyaç fazlası yatırımların körüklenmesi riskini beraberinde getirmektedir. Risk yaratan bir başka etmen de ülkeye sermaye akımları ve ihracat gelirlerinden sıcak para girişinin artmasıdır. Bu gidişat para politikaları uygulanmasını zorlaştırabilir. Çin Hükümeti’nin bu risklerle mücadelede faizleri yukarı çekmesi, bankalar için munzam karşılıkları artırması ve çelik, çimento, emlak ve otomotiv gibi sektörlerde yatırım kısıtlamalarını sıkılaştırması beklenmektedir.
Ülkenin petrole olan bağımlılığı da bir tehdit niteliği kazanmaktadır. Çoğu sektörde teknolojik verimlilik sağlanamadığı için Japonya’nın bir birim petrole yaptığı üretimi Çin yedi birim petrole yapabilmektedir. Ayrıca hava kirliği ile mücadele de ciddi bir sorundur. Bu mücadelede kayda değer mesafe kat edilmiş olsa da hızla artan otomobil kullanımı hava kirliliğini körüklemektedir. Dünyanın en kirli 10 kentinden 7’sini barındıran Çin, şüphesiz bu sorunla mücadele için ciddi bir kaynak sarf edecektir.
Dış Ticaret
Çin Halk Cumhuriyeti 2004 yılı ihracatı bir önceki yıla göre yüzde 35,4 artışla 593,4 milyar dolar; ithalatı ise bir önceki yıla göre yüzde 36 artışla 561,4 milyar dolar olarak kaydedilmiştir. İhraç edilen ürünlerin yüzde 50’si diğer Asya ülkelerine, yüzde 22’si Kuzey Amerika’ya, yüzde 20’si ise Avrupa’ya gönderilmiştir. İthalat girdisinin ise yüzde 66’sı Asya ülkelerinden, yüzde 16’sı Avrupa’dan, yüzde 9’u da Kuzey Amerika’dan gelmiştir. Dikkati çeken bir nokta, Çin ticaretinin üçte birine yakın bölümünün Hong Kong üzerinden gerçekleşmesidir.
İhracat kompozisyonunda işlenmemiş hammadde ve tarım, hayvancılık ürünlerinin payı yüzde 6, makine ve ulaştırma ekipmanları yüzde 45, imalat sanayi ürünleri ise yüzde 43 yer tutmuştur. İthalata ise tarım, hayvancılık ve hammadde ürünleri yüzde 21, işlenmiş ürünler ise yüzde 79 yer tutmuş; bu işlenmiş ürünlerin yarısından fazlasını makine ve ulaşım ekipmanları oluşturmuştur.
Ticaret Mevzuatı
İthal-ikameci bir politikayla ticaret engellerini yüksek tutarak yerel sektörlerini koruma amacı güden bir pozisyondan ihracat güdümlü bir ekonomik yapıya geçiş yapan Çin’in küresel ekonomiyle bütünleşmesinde en önemli kilometre taşı DTÖ üyeliği olmuştur. Ülkenin ekonomik başarısında önemli bir pay da uluslararası sermaye çevreleri ile merkezi hükümetin çıkarlarının örtüşmesi ve ortak hedefler doğrultusunda hareket edilmesi olmuştur.
Nisan 2004’te hayata geçirilen “Ticari Konularda Yabancı Yatırımın Yönetimi Üzerine Kuralar” düzenlemesiyle ticarete büyük ölçüde serbestlik getirmiş; vergi sisteminde yapılan yenilikler yerli ve yabancı girişimler arasındaki ayrımcı uygulamaları en aza indirgemeyi hedeflemiştir. Bunun yanında ithalata kotaya tabi malların sayısı azaltılmış ve DTÖ koşuları uyarınca öngörülen şeffaflık ilkesi doğrultusunda lisans prosedürleri netleştirilmiştir.
Çin gümrük tarifeleri şu kategorilerde toplanmaktadır: Genel oranlar, en çok kayırılan ülke oranları, anlaşma oranları, tercihli oranlar, tarife oranları kotası (TRQ), ve provizyonel oranlar. DTÖ üyeliği uyarınca Türkiye’den gelen mallar “En Çok Kayırılan Ülke” oranında vergilendirilmektedir. Özel Ekonomik Alanlar, belirli kentler ve dış ticaret bölgeleri tercihli vergi indirimleri veya muafiyetleri sunmaktadır. Bu bölgelerde iş yapacak firmalar ilgili mevzuata başvurmalıdır.
Bunun yanında Merkezi Hükümet bazı kilit sektörlerde gümrük tarifelerinde indirime gidebilmektedir. Örneğin Çin Gümrük Yönetimi çeşitli defalar otomotiv, çelik, kimyasallar gibi sektörlerde tercihli gümrük tarifeleri açıklamıştır. Ayrıca bazı durumlarda bazı yüksek teknoloji üreten ya da ihracata yönelik üretim yapan yabancı sermayeli firmalar üretim ekipmanlarının ithalatında gümrük tarifesi ödemekten muaf tutulmuşlardır. Gümrük değerlemelerinde ithal edilen sevkiyatın mal bedeli, sigorta ve navlun (CIF) fiyatlarına bakılmakta; gümrük memurları bir değerleme veritabanına erişerek gelen malların fiyatını uluslararası, yerel ve yabancı fiyatlarla karşılaştırmakta ve genelde kabul etmektedirler. Ancak ithalatçı tarafından duyurulan fiyatla piyasa fiyatı arasındaki fark yüksek olduğunda Gümrük İdaresi veritabanına dayanarak tahmini bir değer üzerinden işlem yapacaktır.
Çin Gümrük Yönetimi Temmuz 2004 tarihine kadar gümrük memurlarına ticaretin sınıflandırılması konusunda geniş insiyatif veren sekiz basamaklı harmonize gümrük tarife cetvelini kulanmış; ancak bu tarihten itibaren çeşitli ürünlerde on basamaklı ayrıntılı sisteme geçiş yapmıştır.
İthalata gümrük tarifelerine ek olarak katma değer vergisi (KDV) de tahsil edilmektedir. Çin, DTÖ uyarınca yerli ve ithal mallara eşit KDV uygulamakla yükümlüdür ancak yerli ithalatçıların kimi zaman bu ödemeyi yapmadığı not edilmektedir. Genel olarak KDV oranı yüzde 17’dir ancak tarım ürünleri ve yakıtlar gibi ihtiyaç maddeleri için bu oran yüzde 13’tür. Ayrıca yine yapılan işin tanımına göre KOBİ’ler (yılık vergiye tabi satış gelirleri 1 milyon yuan’dan düşük olan üretim firmaları ve 1,8 milyon yuan’dan düşük olan toptan ve perakende satış firmaları) yüzde 4 ya da 6 oranında KDV’ye tabidirler.
İşlenmiş ürünlerin ihracatında KDV geri ödemesi en yüksek oran olan yüzde 17’ye kadar mümkün olabilmektedir. Ancak ihracatçılar bu geri ödemelerin aylar sürebildiğinden, hesaplama hataları yapıldığından ve yılık yerel bütçeyle sınırlı olmasından şikayet etmektedirler. Özelikle kıyı kesimlerinde bu yılık sınıra daha çabuk ulaşılmaktadır.
Çin’e ihracat yaparken ortaya çıkabilecek bazı ticaret engelleri halen mevcuttur. Örneğin DTÖ uyarınca gümrük tarifeleri genellikle azaltılmış olsa da kimi ürünlerde halen iç pazarı korumak amacıyla yüksek düzeyde uygulanmaktadır. Ayrıca kotaların kaldırılması için geçiş süreci yavaş ilerleyebilmektedir.
Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Çin, 2004 yılında 60,3 milyar dolarlık yabancı doğrudan yatırım çekerek faaliyet halindeki toplam yabancı yatırım stokunu 560 milyar doların üzerine çıkarmıştır. 1980’li yılarda sadece ihracata yönelik üretim yapacak yabancı firmaların küçük hisseli ortaklıklar aracılığıyla ülkeye giriş yapmasına olanak tanıyan Çin ekonomi yönetimi, 1990’lı yıların ortasında tamamı yabancı sermayeli girişimlerin kurulmasına izin vermiştir. Ancak mal ihracatına yönelik teşviklerin bir sonucu olarak yabancıların belirli sektörlere ihtiyaç fazlası ilgi gösterdiği, hizmet sektörünün ise yeteri kadar dengeli gelişemediği gözlenmiştir.
Uluslararası sermayenin Çin pazarını tanımak için bir basamak olarak yararlandığı ve dünyanın en serbest ekonomisi sayılan Hong Kong, Çin’e yapılan yabancı yatırımların yüzde 33’üne imza atmıştır. Ayrıca British Virgin Adaları, Cayman Adaları ve Batı Samoa Adaları da Çin’e akan yabancı sermayenin yüzde 15’ini sağlamıştır. Bu sermayenin asıl sahipleri kesin olarak bilinemese de daha ziyade bu vergi cennetlerini çeşitli OECD ülkeleri, Tayvan ve hatta Çin sermayesinin kendisi olduğu tahmin edilmektedir.
Çin ekonomisinin yüzde 58’inin kıyı eyaletlerinde yoğunlaşması uluslararası firmaların ilgisini bu bölgelere çekmiştir. Bu eyaletlerde kişi başına yılık gelir 2100 dolar; Şanghay’da ise 5000 dolardır. 1979–2002 yıları arasında ülkeye giriş yapan yatırımların yüzde 86’sı bu bölgelerdeki 11 eyalet tarafından çekilmiştir. Bu eyaletlerden ilk beşi ve 2002 yılında yabancı sermayeden aldıkları paylar yandaki tabloda verilmektedir. Bu eyaletlerin ortak özeliği Tayvan ve Hong Kong tabanlı firmalarca düşük üretim maliyetleri nedeniyle hedef seçilmeleri ve ihracata yönelik üretim ağırlıklı yatırım çekmeleridir.
Eyalet Yüzde
Guangdong 21,5
Jiangsu 19,3
Shandong 9,0
Shanghai 8,1
Fujian 7,3
Toplam 65,2
2002 yılı ve takip eden iki yıl dâhil olmak üzere dünyanın en fazla yabancı sermaye çeken ülkesi konumunda olan Çin’in hâlihazırdaki stratejisi bu sermayenin ülkenin batı kesimlerine de yayılması ve bu az gelişmiş bölgelerin kalkınmasına katkıda bulunmasıdır. Temmuz 1999 tarihinde yayınlanan ve Haziran 2000’de güncellenen ulusal çapta bir katalog bu bölgeler için yatırımı teşvik edilen sektörleri duyurmuştur. Bu çabalara karşın iç ve batı kesimlerde yerel yönetimler yabancı sermayeyi zor durumda olan kamu şirketlerine yönlendirmiş; gelecek vaat eden karlı özel şirketleri öne sürmekte ise isteksiz davranmıştır. Yabancı sermayenin girişini sekteye uğratan bir başka etmen de bu bölgelerdeki iş ortamının Doğu sahillerinin sunduğu şeffaf ve nitelikli çalışma koşularından uzak olmasıdır. Ayrıca Doğu kıyılarının ulaşım imkânları ticaret kanaları daha gelişmiş ve alım gücü daha yüksektir. Tüm bu nedenler sonucunda iç bölgelere yatırım kısıtlı kalmış ve örneğin 2001 yılında toplam yatırımın sadece yüzde 4’ü bu bölgeleri seçmiştir.
Ülkeye giriş yapan yabancı doğrudan yatırımların sektörel dağılımı ise daha çok imalat sanayinde yoğunlaşmıştır. 2002 yılında toplam yatırımların yüzde 70’ini oluşturan bu sanayi daha çok düşük teknoloji kullanan konfeksiyon ve diğer hafif malların üretiminden oluşmaktaydı. Son dönemde ise emek yoğun sektörlerden kimyasallar, petrol işleme gibi sermaye yoğun ve teknoloji yoğun sektörlere doğru bir kayma gözlenmektedir. Ayrıca bilişim sektörüne de yoğun ilgi gösteren yabancı yatırımcılar 2004 yılının ilk dokuz ayında Çin’deki bilişim faaliyetleri sonucu 160 milyar dolar tutarında satış gerçekleştirmişlerdir.
Hizmet sektörüne yapılan yabancı yatırımlar ise toplamda çok az pay sahibidir. Bunda, merkezi hükümetin kısıtlamalarının rolü büyüktür. Örneğin 2002 yılında eğitim, kültür, sanat, radyo, sinema, televizyon ve yayıncılık alanlarına yapılan yabancı yatırım 38 milyon dolar olmuştur. Toptancılık, perakende ve yemek hizmetlerine ise aynı yıl 933 milyon dolar yatırım yapılmıştır. Çoğu alanda olduğu gibi hizmet sektörünün dışa açılımında da önümüzdeki dönemde bir serbestleşme beklenmektedir.
Ekonominin bazı sektörlerinde ekonomik büyüme uğruna yerel sanayinin gelişimi ikinci plana itilmiştir. Otomotiv, telekom ekipmanları, perakende ve lojistik sektörleri henüz uluslararası rekabete uyum sağlayacak yerli firmalar yokken yabancı sermayeye açılmıştır. Bir tahmine göre Volkswagen firmasının son yılarda Çin operasyonlarından elde etiği kar Almanya’daki karını geçmiştir. Yine 2004 yılında Çin’de ABD’den daha fazla sayıda Buick satıldığı tahmin edilmektedir. Ayrıca teknoloji ve enerji sektörlerinde yabancı yatırımlar çok yoğundur. BP, Motorola, Royal Dutch Shell Group ve Samsung gibi çokuluslu firmalar ülkedeki en büyük yatırımcılardandır. General Electric Çin’de 300 kadar satın alım personeli bulundurmakta, Intel ve Microsoft ülkede ar-ge üsleri işletmekte ve HSBC Bankası arka plandaki birçok operasyonunu burada gerçekleştirmektedir. Ayrıca AIG, Alcatel, Carefour, Nestle, Siemens ve P&G gibi dev firmalar Çin’de faaliyetlerini sürdürmektedir.
Yabancı Yatırım Mevzuatı
DTÖ üyeliğinin sağladığı koşular esasen ticari açılımları kapsarken yatırıma dair birtakım düzenlemeler de getirmiştir. Çin Hükümeti bu düzenlemeleri nispeten seri bir şekilde yerine getirmektedir. 1997 yılında yayınlanan teşvik kapsamındaki sektörler listesi 2002 yılında yeniden düzenlenmiş ve bankacılık, sigorta, petrol çıkarma ve dağıtım sektörlerinde açılıma gidilmiştir. Ancak bazı sektörlerde Çinli bir firmayla ortaklık kurma zorunluluğu devam etmekte ve reformlar daha ağır işlemektedir. Örneğin yabancı yatırımcılar telekomünikasyon hizmetleri ve bankacılık gibi alanlarda pazara girmekte tereddüt etmişlerdir.
Çin’de yabancı sermayeli ticaret şirketi kurmak için gereken asgari özsermaye miktarları toptan satış yapan ticaret şirketleri için 500.000 Yuan (yaklaşık 60.000 dolar), perakende satış yapan ticaret şirketleri için ise 300.000 Yuan (yaklaşık 36.000 dolar) olarak belirlenmiştir. Bu şekilde KOBİ’lerin de Çin’de faaliyet göstermesi kolaylaşmaktadır. Kıyı bölgelerinde kurulan yabancı ticaret şirketlerinin faaliyet süresi 30 yıl, batı bölgelerinde kurulanların faaliyet süresi ise 40 yıla sınırlandırılmaktadır. Yabancı sermayeli ticaret şirketleri bu zaman zarfında güvenilirliğini muhafaza etmek ve ilgili Çin kanunlarına uymakla yükümlüdür.
Çin’e yatırım yapan yabancı sermaye ülkeye en çok “%100 Yabancı Sermayeli Girişim” şeklinde girmeyi tercih etmiştir. 2003 yılında onaylanan projelerin sayıca yüzde 66’sı, hacimce yüzde 70’i bu türdedir. Bir diğer yatırım türü de yerli firmaların bir bölümünü ya da tamamını satın almak olmuştur. Bu türde yatırımlara olanak veren düzenleme Kasım 2002, bu yatırımların sürecini detaylandıran düzenleme ise Nisan 2003 tarihinde yayınlanmıştır. Bu düzenlemelere göre kısmen ya da tamamen şirket satın alımları hükümetin ve söz konusu yerli şirketin yöneticilerinin iznine tabi tutulmakta, anti-tröst soruşturmalarına açık olmakta ve böylece bir kontrol mekanizması işletilmektedir. Ayrıca yerli bir şirketin tamamen satın alımında ortaya çıkan yeni şirket yabancı yatırım statüsünde sayılacağı için ilgili sürece yabancı yatırım kayıt süreci de eklenmektedir. Çin Hükümeti şirket satın alımlarını engelleyecek bir hamlede bulunmamış ve uluslararası sermaye de sık sık Çinli firmaların hisselerini satın alma yoluna gitmiştir. Kamuya ait şirketlerin yeniden düzenlenmesi aşamasında yabancı yatırımın sürece dâhil olmasına olanak tanıyan yasa da 2003 yılı başında yürürlüğe girmiş; ancak bu konuda bürokratik engeller daha kısıtlayıcı tutulmuştur.
DTÖ üyeliğini takiben Çin içerisinde yabancı firmaların dağıtım ve lojistik kanalar oluşturmasına dair mevzuatın kademeli olarak serbestleştirilmesi mümkün olmuştur. Haziran 2004 tarihinden itibaren “Çin Halk Cumhuriyeti Dağıtım ve Perakende Sektörlerinde Yabancı Sermayeli Firmaların Ölçeklerine İlişkin Kuralar” yürürlüğe girmiştir. Buna göre sermayesinin çoğunluğu yabancı yatırımcıya ait olan ortak girişim ticaret şirketleri 1 Haziran 2004; sermayesinin tamamı yabancı yatırımcıya ait ticaret firmaları ise 11 Aralık 2004 tarihinden itibaren Çin içerisinde alım satım yapabilmektedir. Bu düzenleme esas olarak şu alanları kapsamaktadır:
•Perakendecilik – müşterilere sabit bir adresteki bir mekân aracılığı ile nihai tüketici ürünlerinin satışının yapılmasının yanı sıra; televizyon ve/veya posta ile pazarlama ve internet ve/veya satış makineleri vasıtasıyla satış yapılması ve ilgili hizmetlerin sunulması
•Toptancılık – şirketlere, imalathaneler ve ticaret şirketlerine ve diğer benzer müşteri ya da müşteri gruplarına büyük hacimlerde mal satışı yapılması ve ilgili hizmetlerin temin edilmesi
•Provizyon bazındaki temsilcilik işlemleri (aracı, simsar)
•Satış İmtiyazları (Franchising)
•Mevcut şirketler tarafından gerçekleştirilen ithalat/ihracat, dağıtım ve perakendecilik
Çin’de Şirket Kurma
Çin’de şirket kurma kuraları hükümet tarafından hazırlanmış olan “Çin’de Tümüyle Yabancı Sermayeli Ticaret Şirketlerinin Kurulmasına Dair Rehber”de belirtilmektedir. Ticaret şirketi kurulmasına ilişkin başvuru, Çin Ticaret Bakanlığı’nın bölgesel düzeydeki temsilciliklerine yapılmaktadır. Söz konusu temsilciliklerdeki ön inceleme sonrası başvurular onaylanmak üzere Çin Ticaret Bakanlığına sevk edilmektedir. İlgili düzenleme tüm onay sürecinin ay içinde tamamlanması gerektiğini belirtmektedir. Onaylama işleminden sorumlu devlet birimi belirtilen süre içinde başvuruyu sonuçlandırmakla yükümlüdür. Çin Ticaret Bakanlığından onayı alındıktan sonra, yabancı sermayeli ticaret şirketleri şu alanlarda faaliyet gösterebilmektedir:
•Perakende Satış Yapan Şirketler: perakendecilik, perakende sattığı malların ithalatı, yerli malların ihraç edilmesi amacıyla araştırma yapılması ve satın alınması ile ilgili hizmetler
•Toptancı Şirketler: toptan mal satımı ve malların ithalat-ihracatı ve ilgili hizmetler
Kitaplar, gazete ve dergiler, otomobil, makine, tuz, ham petrol, mazot, haşere ilacı ve benzeri zirai kimyasallar gibi belirli ürünler için bazı sınırlamalar mevcuttur. Çin’de 30’dan fazla perakende satış yapılan mağazası bulunan yabancı yatırımcılar, farklı marka ya da üreticilerin yukarda bahsedilen ürünlerinin dağıtımını yaptıklarında, perakende şirketteki payları yüzde 49 ile sınırlandırılmaktadır Sınırlama getirilen ürünlerin dağıtımını yapmayan perakendeci şirketlerin Çin’de işletmekte olduğu mağaza sayısında bir sınırlama bulunmamaktadır. Konuya ilişkin tüm coğrafi kısıtlamalar 11 Aralık 2004 itibariyle kaldırılmıştır.
Yatırım Teşvikleri
Çin Hükümeti belirli sektörlere yatırımı teşvik politikasını sürdürmektedir. Son yılarda özelikle yüksek teknolojiye dayanan ve ülkenin batı bölümlerini kalkındıracak yatırımları özendirici politikalar izlenmiştir. Teşvik kapsamındaki sektörler sermaye ithalatını gümrüksüz olarak gerçekleştirmekte ve KDV iadesinden yararlanmaktadırlar. Buna karşın bir dizi sektörde yabancı yatırım izne tabidir ve bu izinler için yerel değil merkezi hükümete başvurmalıdır. Yabancı yatırıma açık olmayan sektörler ise savunma sanayi, ateşli silahların üretimi, basın-yayını ve biyo-teknolojik tohum üretimidir.
Bunun yanında yabancı yatırımcılar kimi zaman teşvik şartlarını yerel idareyle birebir müzakere etmektedirler. Bu şartlar ulusal ve yerel gelir vergileri, arazi kulanım ücretleri ve ithalat-ihracat vergilerinde indirimi ve temel altyapı hizmetlerine erişimde öncelikli muamele gibi çeşitlendirilebilir. Öncelikli sektörler ise ulaştırma, iletişim, enerji, metalürji, inşaat malzemeleri, makine, kimyasallar, ilaç, tıbbi cihazlar, çevre koruma ve elektroniktir. Ayrıca 5 yıl boyunca yeniden yatırılan karlar için gelir vergisinde yüzde 40 avantaj sağlanmaktadır. Yüksek teknoloji ve ihracata yapılan yeniden yatırımlara ise tamamen vergi muafiyeti uygulanabilmektedir.
Çin’in Yurtdışı Yatırımları
Çin, yabancı doğrudan yatırım çekmede küresel ölçekte başı çekmesinin yanında yabancı yatırım gönderen ülke olarak da giderek öne çıkmaktadır. 1980’lerde yılda ortalama 400 bin dolar yurtdışı yatırım yapan Çin, 1990’larda 2,3, 2000’li yılarda ise ortalama 3 milyar dolarlık yatırım gerçekleştirmiştir. Son dönemde artış gösteren küresel Çin yatırımları sadece 1998–2004 yıları arasında neredeyse iki katına çıkmıştır. Bu yatırımların büyük bölümü diğer Asya-Pasifik ülkelerini geri kalanı da sırasıyla Kuzey Amerika, Afrika, Latin Amerika, Avrupa ve Okyanusya bölgelerini hedef seçmiştir. Ülke bazında Çin yatırımlarına en çok ev sahipliği yapan ülke Hong Kong olmuştur.
Geride bıraktığımız 2004 yılında ise yatırım onayı alan 829 Çinli firma tarafından gerçekleştirilen 3,6 milyar dolarlık yatırımın 2,5 milyar doları sermaye, 1,1 milyar doları ise kar yatırımı olarak kaydedilmiş; yatırımların kompozisyonu değişiklik göstermiştir. Çinli sermaye neredeyse yarı yarıya Latin Amerika’ya (özelikle Cayman Adaları) yönelmiş; bunu sırasıyla Asya (özelikle Hong Kong ve Endonezya), Avrupa (özelikle Almanya), Afrika (özelikle Nijerya, Güney Afrika ve Madagaskar), Kuzey Amerika (özelikle ABD) ve Okyanusya (özelikle Avustralya) takip etmiştir.
2004 yılında Çin’in yurtdışı yatırımlarının yüzde 90’ı devlet firmalarına aittir. Yuan’ın değer kazanmasını bekleyen uluslararası sıcak paranın ülkeye yoğun olarak giriş yapması ve ihracat gelirlerinin artması ülkedeki dolar rezervlerini artırmaktadır. Bu noktada Çinli firmaların yurtdışı yatırımları ulusal rezervlerdeki şişkinliği ve Çin para birimi üzerindeki baskıları azaltıcı bir etken rolü oynamaktadır. Ancak Merkezi Hükümetin yurtdışı yatırımları özendirmesi ve teşvik etmesi bazı kesimlerce eleştirilmekte ve gelişmekte olan bir ülkenin denizaşırı yatırım yapması sorgulanmaktadır. Bu kesimlerin kaygılanma nedeni önlerinde 1980’lerde elerindeki nakit fazlasıyla ABD’li firmaları satın alan ve sonrasında hüsrana uğrayan Japon firmaları örneği olmasıdır.
Çin yatırımlarının yapısını incelemek gerekirse, özelikle yüksek hacimli ihracat yapan firmaların hedef pazarlarında ithalatı düzenleyici şekilde yer aldıklarından bahsedilebilir. Nitekim Çin’in ciddi miktarda ticaret fazlası verdiği ülkelerde yatırımlara da başvurduğu görülmektedir. Bunun örneklerine ABD’de olduğu gibi ülkemizde de rastlanmaktadır. Çinli firmaları yurtdışına açılmaya teşvik eden bir diğer etmen de iç talebin dalgalı bir seyir izleyebilmesi ve özelikle makine ve elektronik cihaz sanayilerinde iç pazarın doygunluk sinyalleri vermesidir. Örneğin Çinli televizyon ve ev aletleri üreticileri bu şekilde yurtdışına açılmaktadırlar. Gana’da bisiklet üretimi ve Güneydoğu Asya’da video üretimi bu şekilde yatırımlara örneklerdir. Ayrıca finansal bakımdan güçlenen uluslararası Çinli sermaye çeşitli ülkelerde ekonomik açıdan zor durumda olan şirketleri alabilmektedir. Almanya’da, ABD’de, Kore’de, Japonya’da bu türde alımların örnekleri mevcuttur.
Hammadde arayışı içindeki Çin sermayesi ise petrol, doğalgaz ve maden yatırımları gerçekleştirmektedir. Bu türde yatırımlar daha çok devlet kurumları tarafından gerçekleştirilmektedir. Sinopec, Petrochina ve China National Offshore Oil Corporation gibi kuruluşlar Endonezya, Kazakistan, Myanmar, Sudan ve Yemen’inde arasında bulunduğu 14 ülkede yerleşik faaliyet göstermektedirler.
Kalkınmış ülkelerde de Çinli yatırımlar artmaktadır. Bu noktada alım gücü yüksek pazarlara erişim kadar markalaşmak ve teknoloji üslerine yakın olmak gibi stratejiler de rol oynamaktadır. ABD’de Silikon Vadi’sinde, İsveç’te, Almanya’da, Japonya’da Çinli araştırma-geliştirme merkezleri faaliyet göstermektedir.
Bir ülkenin yurtdışı yatırımları için hedef pazar belirlemesi aşamasında yatırımın karakteri kadar siyasi yönlendirme de önemli rol oynamaktadır. Nitekim Çin Ekonomi Bakanlığı’nın 2000 tarihli bir anketine göre bu Çinli yatırımları yönlendiren yöneticiler için en çekici özelikler hedef ülkenin sunduğu ayrıcalıklar, teşvikler ve yatırımların zorunlu alt sınırının düşük olması gibi idari ve bürokratik yaklaşımlardır. Aynı ankette bir diğer dikkat çekici nokta da Çinli yöneticiler için en öncelikli bölgenin Afrika olmasıdır. Bu anketin sonuçları bu raporun sonunda ekler bölümünde bulabilir.
Seçilmiş Ülkelerde Çin Yatırımlar
1979–2002
Proje Proje Değeri Proje Proje Değeri
Sayısı (milyon $) Sayısı (milyon $)
Rusya 482 206,6 Umman 70 47,2
Peru 20 201,2 Nijerya 49 44,3
Brezilya 67 119,7 Tanzanya 19 41,3
G. Afrika 98 119,3 Kazakistan 51 39,6
Mısır 27 48,5 Türkiye* 112 3,91
Kaynak: Çin Ticaret Bakanlığı
*2003 Temmuz ay İtibariyle
Sektörler
Çin ekonomisi bir yandan hızla gelişirken bir yandan da ekonomik gelişme sürecinde yol almaktadır. Ülke ekonomisi büyük oranda imalat sektörüne dayanmakta, tarım sektörü giderek daralmakta, gelişmekte olan ekonomilerde görüldüğü üzere işgücü tarladan fabrikaya ve kırsaldan kente geçiş yapmaktadır. Uzun vadede tarım sektörünün daralmasına rağmen verimlileşmesi ve çağdaş teknikler kullanması; imalat sektörünün gücünü işgücü maliyeti avantajından değil teknoloji ve bilgi birikiminden alması, üretim ve yönetim süreçlerinin daha verimli hale gelmesi ve hizmet sektörünün gelişmesi beklenen gelişmelerdir. Ancak şu an itibariyle ülkenin doğu, orta ve batısı üç farklı ekonomik görüntü çizmektedir ve aynı farklı görüntü sektörler için de mevcuttur. Kimi sektörler henüz uluslararası sermayenin rekabetine açılmamışken bazı ürünlerde 20 yıldır uluslararası rekabet süregelmektedir ve pazar doygunluğa ulaşmış, kar marjları daralmıştır. Örnek olarak otomotiv, ev elektroniği, işlenmiş gıda ve ilaç sektörlerine sonradan girip pay alabilmek için gereken maliyet miktarı giderek artmaktadır. Bununla beraber hammadde ve enerji alanlarında dünya fiyatlarını yakından etkileyen Çin otomobil ve cep telefonu gibi ürünlerde küresel talebin artmasında rol oynamakta bilgisayar ekipmanları gibi ürünlerde de uluslararası tedarik zincirlerinin çok önemli bir halkası, metro sistemleri ve asansör gibi altyapı ürün ve hizmetleri sunan birçok çokuluslu firma için de en büyük pazar konumunda olmaktadır. Buna karşın teknik tekstil ürünlerinde kullanılan yüksek performanslı ipliklerde dünya ticaretinde geri planda kalan ülke, rekabetin yasal düzenlemelerle engellendiği basın-yayın ve finans gibi bazı sektörlerde de sönük performans göstermektedir. Türk ürünleri için doğrudan ya da dolaylı olarak pazarlama potansiyeli sunan bazı sektörler şunlardır:
Enerji
Çin, toplam enerji tüketimi bakımından dünya ikincisidir. Ülkenin artan enerji talebi bu zorlu sektörü aşamalı olarak uluslararası rekabete açılmaya zorlamıştır. Sektörün kimi kademelerinde reformlara direnç gösterilse de yabancı sermayenin faaliyeti Hükümet tarafından desteklenmektedir. Enerji sektöründe yatırıma en müsait alanlar doğalgaz altyapısı ve denizde petrol arama ve üretmedir. Ayrıca bu alanların yüksek teknoloji ürünlerine dayanan yan sanayilerinde de talep yüksektir.
Çin ham petrol tüketimi 2002 yılında 23 milyon tonu geçerek toplam enerji tüketiminin yüzde 26,3’ünü oluşturmuştur ve böylece ABD’den sonra dünyanın en fazla ham petrol tüketen ikinci ülkesi olmuştur. Son on yılda yılık ortalama yüzde 6,2 büyüyen ham petrol tüketiminin 2005 yılında 245, 2010 yılında da 300 milyon tonu bulması beklenmektedir. Buna karşın üretim ise yılık yüzde 2’den az artış göstermekte; dolayısıyla ülke giderek ithalata daha bağımlı hale gelmektedir.
Doğalgaz ise ülkenin enerji tüketiminin sadece yüzde 3’ünü oluşturmuş; bu da yüzde 24 olan dünya ortalamasının ve yüzde 8,8 olan Asya ortalamasının çok altında kalmıştır. Önümüzdeki dönemde elektrik, kimyasallar, gübre ve şehir tesisatı alanlarında doğalgaz kullanımının büyük potansiyel arz etmesi beklenmektedir. 2002 yılında 32,6 milyar metreküp olarak kaydedilen doğalgaz talebinin 2005 ve 2006 yılarında 61 ve 70 milyar, 2010 ve 2020 yılarında da sırasıyla 120 ve 220 milyar metreküp olarak gerçekleşmesi beklenmektedir.
Çin’in petrokimya sanayi 2001–2005 yıları arasında rafine petrol üretimine odaklanmıştır. Önümüzdeki yılarda da petrol ürünlerine olan talebin hızla artacağı ve 2005 yılında toplam gazolin, dizel ve kerosen tüketiminin yılık yüzde 4,5 artışla 140 milyon tonu bulacağı tahmin edilmektedir. China National Petroleum Corporation (CNPC), Sinopec ve China National Ofshore Oil Corporation gibi devlet işletmeleri yapısal değişikliklere tabi tutulacak ve küresel platformda etkinliklerinin artırılması için çaba verilecektir. Ayrıca artan talebi karşılayabilmek için birçok dev boyutlu petrol ve doğalgaz projeleri sürdürülmektedir. Bu projeler siyasi, çevre koruma ve pazar öğeleri tarafından şekillendirilmektedirler. Örneğin şu anda devam eden Guangdong Sıvılaştırılmış Doğalgaz Terminali Projesi, Batı-Doğu Gaz Projesi, kömür sıvılaştırılması ve Bohai Körfezi Keşif Projeleri yabancı şirketler için mühendislik ve danışmanlık hizmetleri ile ekipman ve teknoloji ihracı imkânları sunmaktadır.
Geride bıraktığımız 2004 yılında enerji sektöründe meydana gelen başlıca önemli noktalar şunlardır:
•Petrol, elektrik ve kömür fiyatlarında yükselme
•Elektrik kesintileri
•Merkezi Hükümet’in enerji konusuna özel olarak eğilmesi
•Orta ve uzun vadeli enerji kullanımı ve tasarrufu planları
•Nükleer santrallerde gelişim
•Batıdan doğuya 10 megakilovat elektrik taşınması projesinin erken hayata geçişi
•Elektrik santrali inşaatlarına müdahale
•Sık sık meydana gelen kömür kazaları
•Kömür ve elektrikte fiyatlama sistemlerinin birleştirilmesi
Demir-Çelik
2004 yılında Çin’in demir-çelik ürünleri üretiminde büyük artış gözlemlenmiştir. Küresel arzın yetersiz kalması, denizaşırı pazarlarda fiyatların göreceli olarak yüksek kalması ve iç talebin artış göstermesi bu üretim artışını ortaya çıkaran başlıca öğelerdir. 2004 yılında yüzde 24,5’lik bir artışla 250 milyon ton pik demiri ve yüzde 22,8’lik artışla 270 milyon ton ham çelik üretimi gerçekleştirilmiştir. Bitmiş çelik ürünleri üretimi ise bir önceki yıla oranla yüzde 26,6 artış göstermiş ve 295,5 milyon ton olarak kaydedilmiştir. Bitmiş çelik ithalatı da yılsonu itibariyle 15 milyon ton olarak kaydedilmiş ve böylece toplam bitmiş çelik tüketimi bir önceki yıla kıyasla yüzde 17,8 oranında artarak 310 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Ülkenin 2004 yılı net çelik ürünleri ithalatı 13,83 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. İthalattaki artış bir önceki yıla göre yüzde 62’lik bir düşüşe denk gelmektedir. Yıl boyunca çelik üretiminde görülen artışın yarısına yakını ithalatın yerini alıcı özelikte olmuştur. Bitmiş çelik ürünlerinde 2005 yılı sonunda üretimin 300 milyon tonu geçmesi beklenmektedir. İthalatın gidişatını ve dalgalanmasını ise merkezi hükümetin ekonomiyi soğutma ve yerel firmaları ithalat edilen ürünleri üretmeye yönlendirme çabaları ile DTÖ yükümlülükleri uyarınca çelik ürünlerinin ithalatı için izin alınması zorunluluğunun 11 Aralık 2004 itibariyle kalkmış olması zıt etkenler olarak rol oynayacaklardır.
2004 yılında 290 milyon ton demir filizi üretilmiş; bu da bir önceki yıla göre yüzde 12,4’lük bir artışı göstermiştir. İthalat ise bir önceki yıla göre yüzde 40 artışla 208 milyon ton olarak kaydedilmiş, ancak bunun 184 milyon tonu kullanılmıştır ve geri kalan 24 milyon ton demir filizi bir stok fazlası oluşmuştur. Bununla beraber ithalattaki düzensizlik ve bazı büyük firmaların arza dair spekülatif söylemleri bu piyasada fiyat dengesini bozmuş ve demir filizi fiyatlarının uluslararası fiyatlardan yüksekte seyretmesine yol açmıştır. 2005 yılında demir filizi ithalat fiyatlarında da artış beklenmektedir. Ülkeye özelikle Hindistan’dan büyük miktarlarda demir filizi ithalatı yapılmaktadır. 2004 yılı için Hindistan’ın Çin’e demir filizi ihracatı 32,3 milyon tondur.
Merkezi Hükümetin çeşitli sektörlerdeki ısınmanın önüne geçme çabaları demir ve çelik yatırımlarında somut sonuçlar vermiştir. Bu sektöre yapılan yatırımlarda büyüme hızının 2004 yılında bir önceki yıla göre üçte iki oranında azalarak yüzde 20 ila 30 arasında bir artış gösterdiği tahmin edilmektedir ki ülkenin toplam sabit sermaye yatırımlarındaki artış hızı da bu civardadır.
Demir-çelik sektöründeki 65 büyük firma 2004 yılı sonunda toplam 120 milyar dolar değerinde satış gerçekleştirmiş ve tüm sektörün yılsonu net karı 13 milyar doları bulmuştur. Ilık 200 milyon dolar satış seviyesini geçen 12 firma şunlardır: Baosteel, Anshan Steel, Wuhan Steel, Ma’anshan Steel, Shagang, Hualing, Tangshan Steel, Jinnan Steel, Taiyuan Steel, Nanyang Steel, Laiwu Steel ve Shougang. Ayrıca sektörde bazı düzenlemelere gidilmiş ve örneğin Dalian, Fushun ve Beiman firmalarının bir araya gelmesiyle China Special Steel Group Company ortaya çıkmıştır.
Önümüzdeki dönemde yassı ürünlerde görülen fiyat artışının sürmesi ve uzun çelik ürünlerinde de kısa dönemli bir fiyat artışının ardından arzın soğuyan talebin önüne geçmesiyle fiyatlarda bir dengelenme beklenmektedir. Ayrıca özelikle otomotiv, dizel motor, mühendislik makineleri, elektrik üretimi ve köprü inşası alanlarında özel çelik talebindeki artışın üretim kapasitesindeki artıştan daha fazla olması beklenmektedir.
Ulaştırma
Çin’de, özelikle Batı ve kırsal kesimlerde, ulaştırma altyapısı henüz yeteri kadar gelişmemiştir ancak bu bölgelere büyük yatırımlar sürmektedir. Ulaştırma türleri arasında raylı sistemler öne çıkmaktadır. Toplam yük ve yolcu taşımacılığının üçte biri demiryolları üzerinden yapılmaktadır. Demiryolları tarafından en fazla taşınan yük kömürdür. Mevcut hatlar yetersiz kalmakta ve hem yük hem de yolcuların demiryolu yolculuklarında sıkışıklık görülmektedir. Hâlihazırda Pekin-Kowloon (Hong Kong) arasında ikinci bir hat çalışmaları sürmektedir. Ayrıca Tibet’in ulusal demiryolu ağı ile birleştirilmesi için sürdürülen 3,3 milyar dolarlık projenin de 2007 yılında tamamlanması beklenmektedir. 2004 yılında Hubei ve Chongqing eyaletleri arasında demiryolu bağlantısı oluşturmak için başlatılan 2 milyar dolar değerinde çalışma için 183 köprü ve 114 tünel inşa edilmesi gerekecektir. 2005 yılı sonunda ülkede toplam 75.000 km’lik demiryolu ağının olması beklenmektedir. Ayrıca hükümetin yüksek hızlı demiryolu ağı projesi yabancıların ilgisini çekmektedir.
Henüz 10–15 yıl öncesine kadar Çin eyaletlerini birleştiren karayolları mevcut değilken bugün bunların inşasında da büyük adımlar atılmaktadır. 2000 yılında 1,4 milyon km. olan toplam karayolu uzunluğu 2003 yılı sonunda 1,8 milyon km’ye çıkmıştır. Ayrıca otoyolların uzunluğu 30,000 km’yi bulmuştur. 2005 yılı sonunda kadar 200,000 km. ek yol yapılması ve köylerin yüzde 93’üne yol götürmesi beklenmektedir. Buna karşın, ülkede karayolu ağının ulaştırma talebini karşılayacak kadar gelişmesi beklenmemektedir.
Son yılarda ülkenin limanları da gelişme göstermektedir. 14.500 km’lik kıyı şeridi boyunca konuşlanmış 200 limana boşaltılan yük miktarı 1990 yılında 483 milyon ton iken 2003 yılında 2 milyar ton olarak kaydedilmiştir. Ülkenin en büyük derin su limanı Ningbo’dadır. Ayrıca Dalian, Tianjin, Xiamen, Guangzhou ve Shenzen büyük limanlardır. Ancak Şanghay dahil olmak üzere bazı büyük limanların sığ sulara sahip olması modern konteynır gemilerinin girişine izin vermemektedir. Buna karşı Şanghay’ın güneyinde başlayan Shangan limanı projesi dünyanın en büyük liman inşaatlarından biridir. Derinliği 7 metre olan Şanghay limanı yerine 15 metre olan bu sular derin su çekimli gemilerin yük boşaltmasına uygundur. Projenin büyüklüğünün 12 milyar dolar olması ve 20 yılda tamamlanması beklenmektedir. Projenin müteahhitlik hizmetlerinin büyük oranda yerel firmalar tarafından üstlenileceği düşünülmektedir ancak danışmanlık ve inşaat malzemeleri tedarikinde uluslararası firmalar destek verebilir. Yangshan Limanı projesinin hayata geçirildiğinde Hong Kong’u geride bırakacağı tahmin edilmektedir.
Çin havayolu taşımacılığı da 9,5 milyar dolarlık hacmiyle dev bir sektördür ve gelecek için büyük potansiyel arz etmektedir. Son yılarda onlarca havaalanı inşa edilmiş ve mevcut birçok havaalanı da yenilenmiştir. 1995–2002 yıları arasında her yıl yüzde 7,7 daha fazla yolcu ve yüzde 10,4 daha fazla yük havayolları tarafından taşınmıştır. Ülkede, 2003 yılında 81 milyonu iç sefer olmak üzere 87,6 milyon yolcu uçuşu gerçekleştirilmiştir. Ayrıca aynı yıl 2,2 milyon tonluk yük de havayoluyla taşınmıştır ki bu da bir önceki seneye göre yüzde 8,4’lük bir artış demektir. 2005 yılında 101 milyon yolcunun havayollarıyla seyahat etmesi ve sektörün 10,9 milyar dolarlık hacme ulaşması beklenmektedir. Hâlihazırda merkezi hükümet rekabetin kızıştığı ve kapasite fazlası yatırım yapılan havayolu sanayini yoluna koymak için uğraş vermektedir. Bu düzenleme sonucu ülkenin dördüncü büyük havayolu Hainan Airlines ve şu havayolu grupları konsolide bir şekilde faaliyetlerine devam edebileceklerdir:
Otomotiv ve Yedek Parça
2001–2005 yıları arasında uygulanan 10. Beş Yılık Kalkınma Planı’na göre 2005 sonu itibariyle otomotiv sektöründe 1,1 milyonu binek otomobili olmak üzere toplam 3,2 milyon aracın üretilmesi beklenmektedir. Bu araçlar arasında dizel motorla çalışanlar 2000 yılında yüzde 29 iken 2005 sonunda tahminen yüzde 35 olacaktır. Oto yedek parça ve yan sanayinde de yılsonu itibariyle uluslararası kalite standartlarının yakalanması hedeflenmektedir.
Ülkenin DTÖ’ye üye olmasının etkilerinin belirgin şekilde hissedileceği sektörlerden biri de otomotivdir. 2006 yılında ithalat gümrük tarifeleri binek otomobilleri için yüzde 25, otomobil parçaları içinse yüzde 10’a düşecektir. Yerli katkı zorunluluklarının da kademeli olarak azalmasıyla uluslararası oto parçası üreticileri Çinli rakipleriyle eşit şartlarda rekabet edeceklerdir. Çinli üreticiler genelde ar-ge faaliyetlerine kaynak ayırmayan küçük ölçekli işletmelerdir ve yeni ürünler geliştirmede güçlü değillerdir. Önümüzdeki 5 yılık süreçte Çin Hükümetinin oto yan sanayine yabancı rekabet katılımını teşvik etmesi beklenmektedir ve özelikle şu ürünlerde ithalat potansiyeli mevcuttur:
Yolcu taşıtları ve motosikletler
Motorlu taşıtlar ve motosikletler motorları
Çeşitli otomotiv parçaları (fren ve aks sistemleri, şanzımanlar, dizel motorlar için yakıt pompaları ve turbo besleme, dizel motorlu taşıtlar için harici emisyon kontrol ekipmanları, yağ, hava ve yakıt filtreleri, sabit hız üniversal mafsaları, avadanlık takımı ve yüksek güçlü bağlantı parçaları)
Elektronik yakıt enjeksiyon sistemleri
Karbüratör, manyeto, marş motoru ve disk frenleri gibi motosiklet parçaları
Petrol sanayi için özel amaçlı çöl araçları
Motorlu taşıt ve motosikletler için trim parçaları ve enjeksiyon kalıpları, katalitik konvertörler, katkı maddeleri
İlaç
Çin ilaç pazarı 2002 yılında yüzde 10 büyüyerek 14,7 milyar dolar büyüklüğe ulaşmış ve dünya sıralamasında 9. sıraya yerleşmiştir. Aynı yıl kaydedilen ithalat ise 1,13 milyar dolar olmuştur. 2003 yılı için tahmin edilen pazar büyüklüğü 16,2 milyar dolar; ithalat tutarı ise 1,5 milyar dolardır.
Yerli ilaç sanayi genelde markasız jenerik ilaçların basit teknoloji kullanılarak üretimine dayanmaktadır. Buna karşın yerli sanayi pazarın yüzde 70’ini oluşturmaktadır. Genelde devlete ait olan bu firmaların çoğu ihtiyaç fazlası üretim yaparak zarar etmektedir. Son dönemde Yabancı firmalarla rekabet edebilmek için yerli sanayide düzenlemelere gidilmiş ve birleşmeler yaşanmıştır.
Yabancı sermaye tarafından ithal edilen ve üretilen ilaçlar ise pazarın geri kalan yüzde 30’luk bölümünü oluşturmakta ve yüksek kalite ve makul fiyatlar sunmaktadır. Ancak bu firmaların da ithalat düzenlemelerinden, düşük kar marjlarından ve karmaşık lisans prosedürlerinden şikâyetçi oldukları görülmektedir.
Çin’de ilaç dağıtım ağının en önemli ayakları hastanelerdir. Hastane gelirlerinin yüzde 25–60 oranında reçeteli satışlardan geldiği tahmin edilmektedir. Ancak bu oranın hastane eczanelerinin sağlık hizmetlerinden ayrılması ve perakende eczanelerin yaygınlaşmasıyla beraber azalması beklenmektedir.
Kilo kaybetmeye ve vücut sağlığını artırmaya yönelik destek ürünleri de 2001 yılında 6 milyar dolar büyüklüğe ulaşmış bir yan sektör olarak gelecek vaat etmektedir. Uzmanlar bu sektörün 2010 yılı itibariyle 10 milyar dolar olacağını tahmin etmektedirler. Hâlihazırda 3000’den fazla yerli üretici 4000’den fazla bu şekilde ürün üretmektedir. Bu üreticiler reklâma ağırlık vermekte; ancak marka ve güven tesisinde sürdürülebilir bir strateji oluşturamamaktadırlar. Yine de ithal ürünlerin pazar payı yüzde 10’dur. Bu sektördeki sıkıntılar da ilaç ruhsatlarının karmaşık prosedürleri, edinmesi pahalı ve uzun sertifikalar ve dağıtım ağının henüz yetersiz olmasıdır.
DTÖ yükümlülükleri uyarınca sektörde gümrük tarifelerinin azaltılması beklenmektedir. Ayrıca yeni ilaç yasasına göre ilaç kayıt prosedürü standardize edilmiş ve fikri mülkiyet haklarının korunması hedeflenmiştir. Yasanın uygulamaya geçiş sürecinde bir takım karışıklıklar yaşansa da orta vadede sektörde karların yüksek olacağı tahmin edilmektedir.
Dağıtım ve Lojistik
Çin lojistik sektörü henüz gelişiminin ilk aşamasındadır. Toplam ulaştırma altyapısı dünya çapında büyüklüğe sahip olsa da araziye ve nüfusa oranlandığında yetersiz kalmaktadır. Lojistik ağı genelde kıyı bölgelerinde yoğunlaşmıştır; iç bölgelerde ise hükümetin çabalarına karşın büyük yatırımlara ihtiyaç vardır. Deniz taşımacılığı, iç nehir taşımacılığı, demiryolu, havayolu ve karayolu taşımacılığı henüz çağdaş tesislere, iletişim sistemlerine ve lojistik yönetim bilgisine sahip değildir. Taşıma kalitesinde hasar oranı yüzde 2, zamanında teslim oranı da yüzde 90’ın altındadır.
Buna karşın ülke ekonomisinin topyekun bir gelişme içerisinde olması dolayısıyla lojistik sektörünün de önümüzdeki dönemde gelişmesi ve küresel standartları yakalaması beklenmektedir. Her yıl yüzde 20 büyümesi beklenen sektördeki iyileşme, tüm ticari aktiviteler için bir verimlilik sağlayacak ve ülke ekonomisi üzerinde olumlu yönde bir çarpan etkisi olacaktır. Böylesine potansiyel arz eden bir sektörün uluslararası arenadaki etki alanı da genişleyecektir. Bu doğrultuda Çin Merkezi Hükümeti sektöre büyük önem vermekte ve gelişimini desteklemektedir. Ülkenin DTÖ yükümlülükleri uyarınca dağıtım kanalarını yabancılara açması da sektörün küresel lojistik ağıyla bütünleşmesine ivme kazandırmaktadır. Ryder, Exel, Panalpina, UPS, FedEx, APL, Maersk gibi dünya çapında şirketler Çin dağıtım kanalarında rekabet etmeye başlamışlardır.
Tıbbi Cihazlar
2004 yılında Çin tıbbi cihazlar pazarı yüzde 6,5 oranında büyüyerek 2,4 milyar dolar büyüklüğe erişmiştir. Bu büyüklüğüyle toplam dünya pazarının yüzde 1,6’sını oluşturan pazar küresel sıralamada da 9. sırada yer almıştır. Çin’in toplam sağlık harcamaları içinde tıbbi cihazlar pazarının payı ise yüzde 2,8’dir. Ancak bu pazar büyüklüğü nüfusa oranlandığında kişi başına sadece 2 dolarlık harcama belirtmekte ve bu açıdan bakıldığında dünyada 89. sırada bulunmaktadır. Ülkenin genelinde olduğu gibi bu alanda da doğu kıyılarında kişi başına harcamalar daha yüksekken iç ve kırsal kesimlerde daha düşüktür.
Yerli üretimin yanında çokuluslu firmaların da yoğun olarak ilgi gösterdiği tıbbi cihazlar pazarı ciddi bir büyüme eğilimi içindedir ve 2010 yılında hacim itibariyle dünyada ilk beş arasına girmesi beklenmektedir. Pazarın yüzde 85–90 oranında ithalata dayanması da 1,3 milyarlık nüfus ve hızlı ekonomik büyüme ile beraber düşünüldüğünde yabancı yatırımcılar ve ihracatçılar için çekici fırsatlar sunmaktadır. Ayrıca sağlık sigorta hizmetlerinin yaygınlaşması ve özel klinik ve hastanelere olan talebin giderek güçlenmesi de dikkate alınmalıdır. 2008 Pekin Olimpiyatlarının da pazarda bir hareketlenmeye yol açması beklenmektedir. Ancak bir yandan da ülkenin sağlık yönetiminin zayıf, kişi başına düşen harcamanın düşük, pazarın da son derece düzensiz bir yapıda olduğu unutulmamalıdır. Diğer olumsuz etkenler de resmi makamların AIDS, SARS vakalarında görüldüğü gibi şeffaflıktan uzak olması; bürokrasi, yolsuzluk ve fikri mülkiyet haklarının suiistimali konularıyla mücadelenin henüz yetersiz olmasıdır.
2002 yılında Çin’in tıbbi cihaz ithalatı 1,6 milyar doları geçmiştir. Bu hacmin 367 milyon doları elektro-medikal aletler ve 490 milyon doları da röntgen cihazları ithalatıdır. Ancak ülkenin sağlık altyapısının istikrarlı fakat yavaş bir hızda gelişmesi dolayısıyla bu dönemlerde son teknoloji ürünü birçok sofistike aletin ithalatı iç talebi geçmiştir. İthalatta öne çıkan diğer ürünler ortopedik ve prostetik cihazlar (2002 yılında 165 milyon dolar) ve şırınga, iğne ve kateter ürünleridir (2002 yılında 110 milyon dolar). Çin tıbbi cihaz ithalatından ABD yüzde 35, Japonya yüzde 25, Almanya ve diğer AB ülkeleri ise yüzde 28 pay almaktadırlar.
İnşaat ve Dekorasyon Malzemeleri
Çin’de ev sahibi olma şartlarının serbestleşmesini takiben en hızlı büyüyen sektörlerden biri olan inşaat ve dekorasyon malzemeleri 2003 yılında toplam 19,8 milyar dolar büyüklüğe ulaşmıştır. Bunun 848 milyon dolarlık bölümü ithal, 2 milyar doları da ihraç edilmiştir. Özelikle dekorasyon ve restorasyon malzemeleri pazarının önümüzdeki beş yıl boyunca yılık yüzde 25–30 oranında büyüyerek 70 milyar dolarlık hacme ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu alanda yabancı tedarikçiler özelikli ürünler pazarlayarak Çin’de yerleşik düzen kuran yabancı çalışanları hedeflemişler, böylece hâlihazırdaki ürünlerini çok fazla değiştirmeye gerek duymadan satış yapmışlardır. Bu ürünler metrekaresi ortalama 750 doları aşan ve villalar ve lüks apartman dairelerinde kullanılan malzemelerdir.
İnşaat malzemelerinde ise özelikle akrilik ve vinil esaslı boyalar, ham ve kabaca yontulmuş grani, iğne yapraklı ağaçlardan elde edilmiş ahşap kaplamalar, kapı, pencere, çerçeve ve eşikler; alüminyum pencere ve çerçeveler, plaster, lavabo ve duş tekneleri; paslanmaz çelik, sağlık donanımı, porselen ve çiniler ile diğer yapı malzemelerinde ticaret fırsatı bulunmaktadır.
Çin Hükümetinin konut sektöründe yılık yüzde 20-30 büyüme beklendiğini açıklaması ve Ticaret Bakanlığının önümüzdeki beş yılda toplam 3 milyar metrekare konut inşa edileceğini tahmin etmesi sektörün geleceğine ışık tutan bazı olumlu açıklamalardır. Buna ek olarak Pekin İnşaat Komisyonunun yeni yapılan evlerin çoğunda neredeyse hiç tesisat olmamasına karşılık yeni bir düzenlemeyle tesisat kurulmasını teşvik etmesi de önemlidir.
Çoğu alanda olduğu gibi inşaat malzemelerinde de gümrük tarifeleri DTÖ uyarınca azaltılmıştır. Bunlardan bazılarının DTÖ öncesi ve sonrası gümrük tarifeleri şöyledir:
Ürünler DTÖ Öncesi TÖ Sonrası
Seramik Karo %45 %35
Mermer %24 %19
Porselen Ürünler %30 %24
Mutfak Gereçleri %30 %24
Pencereler Dekoratif
Laminant %16 %12,4
Kaplama %8 % 4
Ahşap Ev Mobilyas %22 %14,7
Paslanmaz Çelik
Mobilya %18 %16
008 Pekin Olimpiyatları
Son 10 yılda yoğunlaşan bir şekilde bütün dünyada Çin’e yönelik artan ilginin ardından 2008 Olimpiyat Oyunları’nın Pekin’de gerçekleştirileceğinin beli olması dikkatleri yeniden bu ülkeye çevirmiş ve ilanın hemen ardından, önemli adaylar arasından sıyrılmayı başaran Pekin’de ve olimpiyatın su sporlarına evsahipliği yapacak olan Qingdao’da son derece kapsamlı ve büyük bütçeli yatırım ve inşaat faaliyetlerine start verilmiştir. Olimpiyatların Pekin’e maliyetinin başkentin modernizasyonu için ayrılan 22 milyar dolar ile birlikte yaklaşık 34 milyar dolara ulaşması beklenmektedir. Olimpiyatlar sırasında Pekin’de 32 tesis kullanılacak olup bunların 13 tanesi yenilenmekte, diğerleri ise tamamen inşa edilmektedir. Qingdao’da yapılacak yatırım tutarı ise yaklaşık 9,1 milyar dolardır. Qingdao’da Olimpiyat Oyunları için gerçekleştirileceği açıklanan 154 proje mevcuttur. Bunların 23’ü zorunlu, 15’i destek projesi ve 116’sı olimpiyatlar ile ilgili proje kapsamında değerlendirilmektedir. İhalelerin büyük bir bölümü 2002 yılı içinde tamamlanmıştır. Bu kapsamda aşağıdaki sektörlerde firmalar için olimpiyatlar büyük bir fırsat olarak değerlendirilmiştir;
• Çevre Teknolojisi, ürün ve hizmetleri (atık su arıtma, kirlilik kontrolü, alternatif enerji kaynakları, yeniden kulanım, vb)
• Enerji, enerji tasarrufu, yenilenebilir enerji kaynakları,
• İnşaat – müteahhitlik, inşaat teknolojisi
• Mimari, proje dizayn ve mühendisliği, proje yönetimi
• IT ve telekomünikasyon, multimedya
• Güvenlik hizmetleri ve ekipmanları
• Ulaşım, ulaşım yönetimi ve ekipmanları
• İnşaat malzemeleri ve ekipmanları
• Medikal ekipmanlar ve hizmetler
• Turizm ve ilgili diğer hizmetler (otel ve restaurant ekipmanları, vb)
• Gıda, içecek
• Finans, sigorta, hukuk, muhasebe hizmetleri
• Medya TV yayıncılığı,
• Lisans, marka tescili, sponsorluk
Olimpiyatlar için Gerçekleştirilecek Projeler Takvimi aşağıda sunulmaktadır:
Eylül 2001 – 2002 Sonu Olimpiyat Masterplanı’nın Modifikasyonu
2002 Ortaları – 2002 Sonu İnşaat Projeleri için İhale Dökümanlarının Hazırlanması
2002 Ortaları – 2003 Sonu Olimpik Park ve Olimpiyat Köyü Master Planının Modifikasyonu
2002 Sonu ve 2003 İlk Ayları İhale Şartnamelerinin Açıklanması
2003 Sonundan Önce Olimpik park ve Olimpiyat Köyü İnşaatının Başlaması
2003 – 2005 Bütün inşaat ve eşgüdümlü faaliyetlerin yürütülmesi
2006 Sonundan Önce İnşaat faaliyetlerinin bitirilmesi ve çeşitli etkinlikler ile test edilmeleri
2007 Başları Gönüllülerin, profesyonellerin ve diğer çalışanların eğitimi
2007 Sonu Ulaşım ve iletişim dâhil bütün inşaat ve altyapı projelerinin bitirilmesi
TÜRKİYE – ÇİN HALK CUMHURİYETİ
TİCARİ VE EKONOMİK İLİŞKİLERİ
Türkiye ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerde son dönemlerde gündeme gelen başlıca konular, Çin’in giderek büyüyen ihracat potansiyeli sayesinde başta tekstil olmak üzere belirli sektörlerde dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de iç pazarları tehdit etmesi ve Türkiye’nin dış ticaret açığının büyümesi olmuştur. Bununla birlikte iki ülke arasında karşılıklı doğrudan yatırımlar da kısıtlı seviyelerde kalmışsa da son dönemlerde bu alanda bir hareketlenme gözlenmektedir. Çin, sadece iç pazarları ve yerel sanayileri “tehdit” eden bir unsur olarak değil, başta ucuz işgücü maliyeti olmak üzere sunduğu avantajlarla yatırımcılar için önemli imkanlar sunan bir “fırsat” olarak görülmeye aşlanmışsa da Türkiye’nin bu ülkeyle olan ticari ve ekonomik ilişkileri henüz mevcut potansiyeli yansıtmaktan uzaktır.
TÜRKİYE İLE ÇİN HALK CUMHURİYETİ ARASINDAKİ YATIRIM İLİŞKİLERİ
İki ülke arasında karşılıklı doğrudan yatırımlar kısıtlı seviyededir. Çin’e komşu olan Orta Asya bölgesinde çeşitli sektörlerde büyük yatırım projelerine imza atmış ve bu bölge ile birlikte Rusya, Ukrayna ve Kafkaslar’ı da içine alan Avrasya coğrafyasında Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından bu yana toplam 7 milyar dolarlık yatırım yapmış olan Türk iş çevreleri, henüz Çin pazarının sunduğu imkânlardan yararlanmış değildir. Türk firmalarının Çin’de plastik, inşaat, gıda ve tekstil alanında az sayıda girişimi bulunmaktadır ve bu yatırımların toplam değeri 25 milyon dolar civarındadır. Bununla birlikte elektronik, gıda ve tekstil sektörlerinde de pek çok Türk firması üretimlerinin bir bölümünü Çin’de gerçekleştirmektedir. Ayrıca, T.C. Pekin Büyükelçiliği kayıtlarına göre ülkede 26 Türk firmasının ofisi veya temsilciliği bulunmaktadır. Çin’de faal olan başlıca Türk firmaları şunlardır:
Çimtaş: Çimtaş, 1973 yılında ENKA bünyesinde kurulmuş, mühendislik, teknolojik çelik imalat ve elektromekanik montaj alanlarında faaliyet gösteren bir firmadır. Şu anda bünyesinde ikisi yurtdışında ikisi Türkiye’de olmak üzere 4 üretim merkezi bulunmaktadır. Firma, Temmuz 2002’de Şanghay’ın güneyinde yer alan liman kenti Ningbo’da %100 Türk sermayeli olarak “Çimtaş Ningbo” firmasını kurmuştur. Aralık 2002 sonunda üretime geçen fabrika, Ocak 2003’te ihracata başlamıştır. Hâlihazırda 25 Türk işçi ve mühendisi ve 80 yerel çalışanı vardır.
Demirdöküm: Koç Holding bünyesindeki Demirdöküm firması, radyatör üretiminde dilimli radyatörlerin yerini panel radyatörlerin almasıyla atıl durumda kalan üretim makinelerini dilimli radyatörle benzer bir üretim süreci olan yağlı radyatör üretimine yönlendirmiştir. Çinli Chung Mei Industries firmasıyla yapılan ortaklıkla “Demirdöküm – Chung Mei Industries Limited” adlı bir firma kurulmuş ve Demirdöküm’ün Bozüyük’teki çelik radyatör tesisleri iki ay içinde 44 konteyner ile Çin’in Dongguan Eyaleti’ne taşınmıştır. Çinli ortakla yapılan anlaşmaya göre kalıp makineler ve üretim deneyimi Demirdöküm, işgücü, satın alma ve muhasebe gibi hizmetler de Çinli ortak tarafından sağlanmıştır. 7 Ocak 2004 tarihinde faaliyete geçen fabrika şu anda yılda 300 bin adet yağlı radyatör üretmektedir ve pazar şartlarına göre bu oranın 2.3 milyona çıkartılması planlanmaktadır.
Fabeks Dış Ticaret: 20 yılı aşkın süredir Çin’le ticari ilişkileri bulunan Fabeks, 1993 yılında yerleşik faaliyete geçmiş ve kaşmir kumaşının anavatanı sayılan Çin’in İç Moğolistan bölgesinde “Silk & Cashmere” markasıyla ipek ve kaşmir üretimine başlamıştır. Firma, ABD ve Avrupa dâhil birçok farklı ülkeye ihracat gerçekleştirmekte ve dünya genelinde sahip olduğu 27 satış noktasında ürünlerini tüketicilere sunmaktadır.
Akman Holding: Akman Holding bünyesindeki Ersu Meyve Suyu ve Gıda Sanayi, Çin Devlet Kalkınma ve Yatırım kurumu Tarım Şirketi olan SDIC ile 26 Haziran 2000 tarihinde imzaladığı işbirliği anlaşması ile Çin pazarına girmiş ve “Hancheng Zhonglu Fruit Juice Co. Ltd.” Adlı firmaya yüzde 40 hisseyle ortak olmuştur. 2002 yılında bu hisselerini satan Akman Holding’in meyve suyu alanındaki diğer bir firması olan Golden Meyve Suyu ve Gıda Sanayi, Çin’in önde gelen üreticilerinden Yantai Legend Beverage and Food Co. Ltd. ile 28 Şubat 2004 tarihinde bir ortaklık anlaşması imzalamıştır. Golden-Yantai ortaklığına ait olan fabrika, meyve suyu, meyve suyu konsantresi ve püresi ile içme suyu üretmektedir.
Atasay Kuyumculuk: Atasay Kuyumculuk, Çin’in Guangzhou kentinde Ocak 2005’ten itibaren takı üretimine başlamıştır ve 300 işçi istihdam edilen geçici fabrikasında faaliyetlerini sürdürmektedir. Firma, 50 dönümlük bir arazi üzerine yeni bir fabrika kurmayı ve 5 bin kişilik istihdam yaratmayı planlamaktadır.
Ünsa Ambalaj: Kimya, ilaç, gıda ve maden sektörünün kullandığı polipropilen büyük çuval (FIBC) üreten Ünsa Ambalaj, Çin’in Hangzhou kentinde Aralık 2004’te yeni bir fabrikanın temelini atmıştır. Fabrikanın Ocak 2006’ta faaliyete geçmesi beklenmektedir.
Şişecam: Firma, 1988 yılında Hong Kong’da satış yaparak girdiği Çin pazarında 2003 yılında Şanghay Serbest Bölgesi’nde “Şişecam Shanghai Trading Company” adı altında yatırım yapmıştır. Guanzhou’da da bir ofisi olan firma, 2000 yılında 2,65 milyon dolar olan Çin’e krom kimyasalları ihracatını, 2004 yılında 9,2 milyon dolara çıkartmıştır.
Tema: TEBA Şirketler Grubu – Teba Ev Aletleri’nin dış ticaret firması olan Tema, Çin’deki ofisi aracığıyla ve Teba markasıyla ev eşyaları pazarında yer almakta ve Batılı yaşam tarzının yayıldığı büyük şehirlerde, Çin’e özel üretilen fırınların yanı sıra, ısıtma-soğutma ve klima cihazlarının satış, pazarlama ve servis hizmetlerini de yapmaktadır.
Hipokrat Tıbbi Malzemeler: İzmir’de kurulu Hipokrat Tıbbi Malzemeler İmalat ve Pazarlama A.Ş., ortez protez uygulaması yapan Çinli Yongsheng şirketi ile kurduğu ortak şirket Pekin’de faaliyetlere başlamıştır. Firma, Japonya’ya ihracat planları da yapmaktadır.
Mozaik Tekstil: Firmanın halen Çin’de Warner teknolojisiyle Laura Baresse markasıyla iç çamaşırı üretimi yapan ortaklıkları mevcuttur.
Zorlu Tekstil: Zorlu grubu bünyesindeki Korteks Mensucat firması, standart ürünlerde Çin’deki üreticilerle çalışarak uluslararası piyasalarda rekabet avantajını korumayı hedeflemektedir. Firmanın Şanghay’da pazar araştırması ve kısıtlı satış yapan bir ofisi bulunmaktadır.
Goldaş: Firma, Şanghay’da temsilcilik açmış, 2005 yılı içerisinde de iki ayrı mağaza açacaktır.
Garanti Bankası: Banka, 18 Mayıs 1999 tarihinde Şanghay kentinde bir temsilcilik açmıştır. Henüz bankacılık hizmetleri vermeyen bu ofisin amacı, gelişmeleri yakından takip etmek, Türkiye ile Çin arasında ekonomik ve ticari ilişkilerde daha etkin olmak, Çin’in ekonomi, ticaret, finans ve bankacılık alanlarındaki hukuki altyapısını tanımak ve Çin bankaları ile ilişkileri geliştirmektir. Garanti Bankası’nın 15 Çin bankası ile muhabirlik ilişkisi bulunmaktadır.
Bu firmaların yanısıra Anadolu Grubu’nun bira, Vestel’in elektronik eşya, Aksa Akrilik’in kimyasal ürünler, Kibar Holding’in demir çelik ve Yeşim Tekstil’in tekstil ürünleri ve konfeksyion alanında yatırım planları bulunmaktadır.
2004 yılı sonu itibariyle Türkiye’deki Çin sermayeli firmaların sayısı 219’dur. Sektörel olarak başlıca yatırımlar beyaz eşya, binek araçlar, telekomünikasyon ve plastik alanlarındadır. Ayrıca hediyelik eşya, tekstil ve oyuncak gibi tüketim mallarının ticaretini yapan firmalar ile restoranlar ve turizm işletmecileri de bulunmaktadır.
Türkiye’de faal olan başlıca Çin firmaları şunlardır:
HAİER: Beyaz eşya ve televizyon üreten firma aynı zamanda dünyanın en büyük klima üreticisidir. 2003 yılı cirosu 10 milyar dolar, kârı 193 milyon dolar olan grup Wal Mart, Sears ve Best Buy gibi perakende devlerine satış yapmaktadır ve ABD’de küçük buzdolabı pazarının yüzde 25’ine sahiptir. Yurtdışında 20 fabrikası bulunan grup Çin’in Qiangdao şehri yerel hükümeti tarafından kurulmuş ve bugün 20 bin çalışanı ve 42 ayrı kategoride 9 binden fazla ürünü ile dünyanın 100 ayrı ülkesinde satılmaktadır. A.B.D.’de 30 milyon dolarlık yatırımla buzdolabı fabrikası kuran Haier, Mısır ve Angola gibi ülkelerde de yüksek gümrük vergilerinden dolayı üretime başlamıştır. Halen 100 civarında klima markasının satış yaptığı Türkiye pazarına 1998 yılında klimayla giren Haier’in Türkiye distribütörlüğünü Sanko Holding kuruluşu Akfel yürütmektedir.
HİCON: Çin’in önde gelen su sebili, klima ve buzdolabı üreticilerinden olan Hicon firması Kervancı Grup ile birlikte 1,5 milyon dolarlık yatırım yapmıştır. Hedefi ilk önce çevre ülkelere, daha sonra Avrupa’ya ürün ihraç etmek Hicon ayrıca Türk partneriyle birlikte klima ve buzdolabı üretimine de yönelmek istediğini belirtmektedir. 30 yıldır klima üreten Hicon, yılda 300 bin adet üretim kapasitesine sahiptir ve ayrıca hava perdesi, klima santralleri, su dolabı ve küçük ev aletleri üreten dünyanın önde gelen firmalarından biri konumundadır. Kervancı Grubu ise 2001 yılından itibaren Hicon marka klima ve su dolaplarının Türkiye distribütörlüğünü yürütmektedir.
YİYİNG VE GAOMİNG: Harput Şirketleri Grubu da, Muğla’da Çin motosiklet firması Yiying ve Gaoming ile bir montaj fabrikası kurmuştur. Deneme olarak montaj çalışmasına başlayan fabrikada halen 60 kişi çalışmaktadır ve fabrika tam kapasiteye ulaştığında bu sayının 300’e çıkması beklenmektedir. Muğla’da üretilecek motosikletlerin Suriye ve Irak’a ihraç edilmesi konusunda görüşmeler devam etmektedir. Harput Grubu ayrıca, Çin’den yılda 1700’den fazla motosiklet ithal etmektedir.
KONKA: 1980 yılında kurulan televizyon üreticisi Konka, Türkiye distribütörü Elkon Elektronik ile İstanbul’da Beylikdüzü’nde televizyon üretimine başlamıştır. Beylikdüzü’ndeki fabrika için 10 milyon dolarlık yatırım yapan Konka, yılda 350 bin televizyon üretim hedefi ile yola çıkmış ve daha sonra kapasiteyi 1 milyona çıkarma kararı almıştır. Devlet kuruluşu olan Konka, 5 fabrikası ile televizyon ve cep telefonu konusunda Çin’in en büyük firmalarından biri konumundadır ve Çin pazarının yüzde 25’ine sahiptir. Bilinen markaların yarı fiyatına HDTV üreterek ABD piyasasında söz sahibi olmak isteyen şirket halen dünyada 90’ın üzerinde alan ve ülkede satış yapmaktadır. Geçen yıl 8,5 milyon adet TV, 4 milyon adet de cep telefonu üretmiş, 2004 yılında cirosunun yüzde 7’sini ihracattan kazanmıştır. Endonezya ve Meksika’da da fabrikası bulunmaktadır.
Bu gruplar dışında Çin’in beli başlı nakliye, enerji makine ve ekipman firmalarının da Türkiye pazarına satış odaklı temsilcilikleri bulunmaktadır.
Çin Halk Cumhuriyeti giderek daha güçlü bir küresel yatırımcı konumuna gelmektedir. Çin’in yaklaşık 40 milyar dolarlık yurtdışı doğrudan yatırım stoku olduğu göz önüne alındığında Türkiye’deki Çin sermayesinin yetersiz olduğu görülmektedir.
Ülkesine büyük bir miktarda yabancı sermaye çeken ve ayrıca büyük bir sermaye ihraç potansiyeli bulunan Çin ile ortak yatırımlar şeklinde işbirliğine gidilmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir. Bu çerçevede, özelikle tekstil ve konfeksiyon ürünleri, elektrikli ev aletleri ve elektronik ürünler, makine aksam ve parçalarında Türk serbest bölgelerinde ve Çin’de ortak yatırımlar şeklinde işbirliği yapılabileceği değerlendirilmektedir.
Elbette Çin’in yurtdışı yatırımları da ülke yönetiminin siyasi güdümüyle hareket etmektedir. Dolayısıyla Türkiye ve Çin arasındaki siyasi zemin bu tabloda önemli rol oynamaktadır. Türkiye, Çin Halk Cumhuriyeti’ni 5 Ağustos 1971 tarihinde resmen tanımış ve “Tek Çin” politikası izlemiştir. 1980’li yılarda karşılıklı resmi ziyaretlerle yakınlaşan İki ülke arasında siyasi düzeyde ciddi bir sorun bulunmamaktadır. Türkiye, Çin Halk Cumhuriyeti’ni zengin tarihi ve kültürel mirası, dünyadaki önemli konumu, ekonomik gücü ve Birleşmiş Miletler Güvenlik Konseyi’nin Daimi üyelerinden biri olması dolayısıyla önemli bir ortak olarak değerlendirmektedir. Çin tarafı zaman zaman Doğu Türkistan’ı, Türk tarafı da Çin’in Kıbrıs ve PKK konularındaki tutumunu eleştirse de bunlar bir kriz halini almamıştır. Çin’in Pekin, Şanghay, Tianjin, Xian, Rizhao, Anshan, Nanjing, Bangfu, Zhenjiang ve Panjin şehirleri Türkiye’nin Ankara, İstanbul, İzmir, Konya, Trabzon, Bursa, Mersin, İzmit ve Yalova şehirleri ile dost şehirler ilan edilmiştir.
TÜRKİYE İLE ÇİN HALK CUMHURİYETİ ARASINDAKİ TİCARET
2004 yılında Çin’e 390 milyon dolar değerinde ihracat yapan Türkiye buna karşın Çin’den 4,45 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirmiş ve böylece ticaret açığı bir önceki yıla göre neredeyse iki katına çıkarak 4 milyar doları aşmıştır. Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere 2005 yılında Türkiye’nin ihracatı azalmaya devam etmiş, ithalat ise hız kazanmıştır.
YILLARA GÖRE TÜRKİYE-ÇİN HALK CUMHURİYETİ TİCARETİ (‘000 DOLAR)
İhracat (x) İthalat (M) X/M Hacim Denge
1990 37.185 246.314 0,15 283.499 -209.129
1995 66.961 539.019 0,12 605.980 -472.058
2000 96.010 1.344.731 0,07 1.440.741 -1.248.721
2001 199.302 922.016 0,22 1.121.318 -722.714
2002 268.229 1.368.317 0,20 1.636.546 -1.100.088
2003 492.400 2.596.078 0,19 3.088.478 -2.103.678
2004 390.460 4.451.934 0,09 4.842.394 -4.061.474
2004/3 159.716 857.856 0,19 1.017.572 -698.140
2005/3 98.618 1.277.701 0,08 1.376.319 1.179.083
Kaynak: DİE
Türkiye’den Çin’e yapılan ihracatın hacmi kadar yapısı da henüz arzu edilen görüntüyü sergilememektedir. 2003 yılında yüzde 48, 2004 yılında ise yüzde 27 oranında demir-çelik ürünlerine dayanan ihracat, belirli kalemlere odaklanmıştır. Tuz, kükürt ve çimento; inorganik kimyasallar; metal cevherleri ve sentetik suni devamsız lifler ihracatı toplam ihracatın yüzde 41’ini oluşturmaktadır. İthalata ise en fazla öne çıkan ürünler yüzde 23,6 ile elektrikli makineler ile yüzde 22,2 ile kazanlar ve makinelerdir. Dış ticaretteki dengesiz durum iki tarafın ekonomik yapılarındaki farklılığa ek olarak Türk firmalarının Çin pazarı hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaları, Çin tarafından uygulanan tarife dışı ve teknik engeller, coğrafi uzaklık, lojistik ve taşımacılık sorunları, muhabir banka sıkıntıları, güvensizlik gibi çeşitli nedenlere dayanmaktadır. Buna karşın Çin’in 2001 yılı sonunda Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üyeliği önemli bir gelişmedir. Çin, DTÖ yükümlülükleri çerçevesinde pazarlarını kademeli olarak açmaya başlamıştır.
TİCARİ VE EKONOMİK İLİŞKİLERDE KARŞILAŞILAN BAŞLICA SORUNLAR
İki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerde karşılaşılan sorunları Türk firmaları açısından ele alırken, hâlihazırda Çin’de yatırımları olan ve/veya bu ülkeyle ticaret yapan firmaların sorunları kadar, henüz bu ülkeyle iş yapmayan firmaların da Çin pazarına girmelerini engelleyen sebepleri incelemek ve bu çerçevede Çin’in Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyeliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini ne derecede yerine getirdiğini ele almak faydalı olacaktır.
Fikri mülkiyet hakları: Fikri mülkiyet hakları ihlalleri ve taklitçilik, Çin’de büyük oranlarda devam etmekte ve yabancı firmaların ürünlerin piyasaya gerçeklerinden çok daha ucuz fiyatlarda sürülerek olumsuz bir durum yaratmaktadır. Çin hükümeti bu konuyla ilgili olarak mevzuat açısından gerekli önlemleri almış ve son olarak 22 Aralık 2004 tarihinden çıkartılan kanunla fikri mülkiyet haklarını yasal koruma altına almıştır. Ancak, bu yasaların uygulamada çok fazla etkili olmadığı ve taklitçiliğin devam ettiği gözlemlenmektedir. Taklit ürünlerin 2004 yılı içinde ABD, Avrupa ve Japon firmalarını toplam 60 milyar dolarlık zarara uğratmış olduğu hesaplanmaktadır.
Bununla birlikte bazı Çinli girişimciler, henüz ülkelerinde tescil edilmemiş olan uluslararası markaların haklarını satın almakta ve bu şekilde kendilerine bir avantaj sağlamaktadırlar. Fikri mülkiyet ihlalleri ve taklit ürünlerle ilgili olarak ülkedeki yabancı firmalar bir araya gelerek “Kalite Markaları Koruma Komitesi”ni kurmuşlar ve kanunların daha etkin uygulanması için hükümet nezdinde lobi faaliyetlerine başlamışlardır. Halen 119 üyesi olan bu komitenin Türk üyesi yoktur.
Mevzuat ve Bürokrasi: Bu alandaki en büyük sıkıntılar, mevzuatın yeterince şeffaf olmaması ve yerel olarak uygulamalarda farklılıkların söz konusu olabilmesidir. Ekonomik faaliyetleri düzenleyen yasa ve düzenlemelerdeki değişiklikler firmalara zamanında ve etkin bir biçimde duyurulmamakta, yasa taslakları açıklandığı zaman çoğunlukla firmaların hiç haberleri olmamakta ya da çok kısa bir süre verildiği için geri bildirimde bulunma şansları kalmamaktadır. Bu alanda 2004 yılında özelikle Ticaret Bakanlığı’nın (MOFCOM) önemli iyileştirmeler gerçekleştirdiği söylenebilir. Ancak diğer kamu kuruluşları henüz yeterli şeffaflık sağlayamamışlardır ve prosedürel engeller birçok alanda devam etmektedir.
Diğer önemli konu da, yasaların uygulanmasında merkezi ve yerel yönetimler arasında farklılık olabilmesidir. Bu durum, genel anlamda belirsizliğe yol açsa da kimi zaman yabancı yatırımcılar için avantajlar da sağlayabilmektedir. Yerel yönetimler, kendi bölgelerine daha fazla yabancı sermaye çekebilmek için firmalara merkezi yönetim tarafından tanınan teşviklerin üzerinde imkânlar sunabilmekte, ancak aynı zamanda yerel sanayileri de korumaktadır. Bu gibi durumlarda zaman zaman merkezi yönetimin yerel yönetimlere sert uyarıları söz konusu olsa da, Çin’in DTÖ yükümlülükleri ve Pekin’in bu doğrultudaki girişimleri ile yerel ekonomik çıkarların arasındaki yapısal asimetri yüzünden yabancı yatırımcılar büyük ölçüde yerel uygulamalar çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu durum teşviklerde olduğu kadar gümrük uygulamaları açısından da geçerlidir.
İç pazara giriş hakkı: 1 Temmuz 2004 itibariyle yürürlüğe giren yeni Dış Ticaret Kanunu ile bu alanda önemli bir liberalleşme sağlanmış ve tüm firmalara, ilgili kurumda kayıtlarını yaptırmaları şartıyla, dış ticaret yapabilme hakkı tanınmış ve yabancı firmalara da bu imkân sağlanmıştır. Bu kanundan önce yabancı firmalar sadece belirli serbest bölgeler dâhilinde ticaret yapabilmekteydi ve dış ticaret ilgili kamu kuruluşların tekelindeydi. Bu olumlu bir gelişme olsa da Çin’de faaliyet gösteren birçok yabancı firma kayıt konusunda sıkıntı yaşadığını ve dolayısıyla ticaret yapmaya başlayamadığını bildirmektedir. Bunun sebebi kanunun uygulanması ile düzenlemelerin henüz gerçekleştirilmemiş olmasıdır.
Ayrıca yeni kanun, MOFCOM’a belirli sektörlerde ticaret faaliyetlerini kısıtlama, gerekli görülen durumda tedbirler uygulama ve teknoloji ihracatı ve ithalatını sınırlama yetkilerini de vermektedir.
Bununla birlikte yabancı firmalara kendi dağıtım ağlarını kurma, perakende ve toptan satış yapma hakkı da verilmiştir. Ancak uygulamada aynı sıkıntılar bu alanda da söz konusudur. Yüzde 100 yabancı sermayeli firmaların bu alanda faaliyet göstermelerine 11 Aralık 2004 itibariyle izin verilmiş olsa da 2005’in ilk çeyreği itibariyle başvurusuna sonuç alan firma olmamıştır. Bu konuyla ilgili başvurular önce yerel yönetim, sonra Pekin’deki MOFCOM tarafından onaylanmak zorundadır.
Standartlar: DTÖ üyeliği çerçevesinde ticareti engelleyici unsurları kaldırmakla yükümlü olan Çin, bazı alanlarda halen standartları ve asgari teknik özelikleri ithalatı engelleyici bir unsur olarak uygulamakta, kalite onay işlemleri uzun sürmekte ve yeterince şeffaf yürütülmemektedir. Standartlar ulusal düzeyde aynı olmayıp, eyaletler bazında farklılar gösterebilmektedir. Halen Çin’in Standardizasyon Kurumu, ülkedeki 20 bin ulusal standardı (yüzde 40’ı eski ya da DTÖ ile uyumsuz) elden geçirmekte ve yeni standart onaylamamaktadır.
Ticari bankacılık işlemleri: Çin’de dış ticaret-finans bağlantısının büyük bir bölümü Bank of China tarafından kontrol edilmekle birlikte son dönemde People’s Construction Bank of China, Industrial and Commercial Bank of China, Agricultural Bank of China ve CITIC Industrial Bank gibi bankalar da giderek artan oranda akreditif düzenlemektedir. DTÖ üyeliğinden sonra Çin’de faaliyet gösteren yabancı bankaların şubeleri de akreditif düzenleyebilmektedir.
Türk firmaları tarafından dile getirilen en önemli sorun Çin bankalarının teyitli akreditif açmaması, Çin veya diğer ülke bankalarınca açılan akreditiflere teyit eklememesi veya dünya bankalarının Çin bankaları tarafından açılan akreditiflere teyit eklemesini engellemesidir. Ayrıca dış ticaret ödemelerine ilişkin kuraların yeterince oturmamış olması sıkıntı yaratmaktadır.
Bu sorunların DTÖ üyeliğinin ardından zaman içinde çözülmesi beklenmekle birlikte uzun süreli ticari ilişki kurulmadan ve firmalar arası güven ortamı oluşmadan herhangi bir firmanın bu ülke firmaları ile teyitli akreditif olmadan alım-satım ilişkisine girmesi riskli kabul edilmektedir. Zira pazar koşularındaki değişiklikler söz konusu olduğunda Çinli firmaların üzerinde anlaşılmış alım-satım koşuları üzerinde değişiklikler yapmak istemesi, Türk firmalarını, ürünlerini gümrüklerden çekmeyecekleri baskısı ile yeni koşular üzerinde anlaşmaya zorlamaları zaman zaman karşılaşılan durumlar arasındadır.
Türk ve Çin bankacılık sektörleri arasında gelişmiş bir muhabir banka ilişkisinin mevcut olmaması da bir sıkıntı kaynağıdır. Uluslararası bankacılık uygulamalarına göre çok daha kısa sürelerde çözülebilecek bazı sorunların giderilmesi bu nedenle uzamakta, firmalar için zaman ve maddi kayıplara neden olmaktadır. İlk kez bir Türk bankasının (Garanti Bankası) Şanghay’da bir temsilcilik ofisi açması bu konuda atılan en somut ve umut vaat edici adımdır. Çin bankacılık sektörünü ve işleyişini daha yakından tanıma fırsatı yaratan bu ofis henüz bankacılık işlemleri yapmamakla birlikte Türk firmalarına mevzuat, işleyiş ve pazar koşuları konusunda daha detaylı bilgileri sağlaması açısından yararlıdır.
Tekstil: 2004 yılı boyunca dünya kamuoyunun gündemini en fazla meşgul eden konulardan biri 1 Ocak 2005 itibariyle Tekstil ve Giyim Anlaşması’nın yürürlükten kalkmasıyla birlikte tekstil ve konfeksiyon ürünlerinin tamamının DTÖ’nün genel kuralarına tabi hale gelmesi olmuştur. Böylece DTÖ üyesi çeşitli ülkeler menşeli tekstil ve konfeksiyon ürünlerine karşı uygulanan kotalar uygulamadan kaldırılmıştır. Bu gelişmenin Çin öğesiyle birleşmesinin küresel tekstil sektöründe yansımaları olmuştur. Çin’in kısa bir süre içerisinde dünya tekstil ve konfeksiyon ticaretinin yüzde 50 veya daha fazlasına sahip olacağı ve bunun sonucunda ekonomisinde tekstil önemli yer tutan birçok gelişmekte olan ülkede 30 milyon çalışanın işsiz kalacağı tahmin edilmektedir. ABD’de bazı tekstil kategorilerinde şimdiden pazarın yüzde 60’ına sahip olan Çin, aynı zamanda Avrupa Birliği, Japonya ve Avustralya gibi tekstil ithalatçısı ülkelerin pazarlarında çarpıcı bir oranda pay ele geçirmiştir.
Türkiye’nin ihracatının yüzde 30’unu oluşturan ve 2 milyon çalışan istihdam eden Türk tekstil sektörü, Çin tehdidinden etkilenen 52 ülkeden 90’ı aşkın sektör kuruluşunun da desteğiyle Dünya Ticaret Örgütü nezdinde girişimlerde bulunmuş ve İstanbul Deklarasyonu adı altında bir bildirge yayınlamıştır. Deklarasyonun temel savı Çin’in para birimi manipülasyonu, devlet teşvikleri ve geri dönüşümsüz veya çok düşük faizle kredi olanakları gibi yolarla haksız ticarete başvurduğu ve bunun sonucunda uluslararası tekstil sektöründe yapısal dengesizlikler görülmesi, istihdam sorunları ve sosyal sıkıntıların ortaya çıkması kaygıları olmuştur.
Sonuç olarak Türkiye 2004’ün son aylarında Çin mallarına karşı arka arkaya gözetim ve korunma önlemleri uygulamaya sokmuş ve 9 Ocak 2005 tarihinde Dış Ticaret Müsteşarlığı “Belirli Tekstil ve Konfeksiyon Ürünlerinin İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemlerine İlişkin Tebliğ” yayınlayarak Çin’den ithal edilecek 42 kategorideki ürüne kota uygulanacağını açıklamıştır. Çin, bu kararın DTÖ esasları ile çeliştiğini öne sürerek itirazda bulunsa da bir karşı adım atmamıştır. Ayrıca tekstil ihracatında belirli kalemlere vergi uygulayacağını açıklayan Çin, bu düzenlemeyle üretimde ağırlığı ucuz giyim mamullerinden katma değeri yüksek ürünlere kaydırmayı hedeflemiştir.
TÜRKİYE İLE ÇİN HALK CUMHURİYETİ ARASINDA İŞBİRLİĞİ İMKÂNLARI
Türkiye’nin Çin’e olan ihracatının miktar olarak artırılması ve ürün bazında çeşitlendirilmesi amacıyla Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın 2005 yılında başlattığı “Asya-Pasifik Stratejisi” çerçevesinde çalışmalar sürdürülmekte ve bu bağlamda “Çin Pazar Araştırmaları” programı yürütülmektedir. Çin’de inşaat malzemeleri, otomotiv yan sanayi, demir-çelik ve diğer maden ve metal, kimyasallar, işlenmiş gıda ürünleri, hazır giyim ve tekstil makineleri ile müteahhitlik sektörünün ülkemiz ihracatı açısından potansiyel arz etiği tespit edilmiştir.
Çin, Ekonomik gelişmesini uzun vadede sürdürülebilir kılmak ve bilimsel ve teknolojik bir temele oturtmak amacıyla dünyada Ar-Ge projelerine en çok bütçe ayıran ikinci ülke konumuna gelmiştir. Dolayısıyla Türk firmalarının bu teknoloji birikiminden faydalanmak üzere girişimlerde bulunmaları beklenebilir.
Bir diğer dikkat çekici nokta enerjidir. Sınırları içerisinde kalkınmışlık açısından çok farklı eyalet ve bölgeleri barındıran Çin, Doğu kıyılarına oranla daha az gelişmiş olan Orta ve Batı bölgelerin kalkınması için çeşitli yatırım teşvikleri vermektedir. Özelikle enerji alanında Çin’de çok yüksek düzeylerde üretim ve de ithalat yapılmasına karşın halen hizmet götürülemeyen bölgeler olduğu bilinmektedir. Türk enerji ve yapı firmalarının çeşitli bölgesel teşvikleri de inceleyerek bu doğrultuda araştırma yapmaları olumlu sonuçlar doğurabilir.
2008 yılında Çin’in başkenti Pekin’de düzenlenecek Olimpiyatlar için kentin çevre ve altyapısındaki yenilemeler için proje çalışmaları başlamıştır. Bu çerçevede Türk firmalarının girişimlerde bulunması önerilmektedir. Pekin Olimpiyat Oyunları Organizasyon Komitesi ve Pekin Belediyesi tarafından yapılan açıklamalara göre, Pekin’de oyunlar için 19 yeni stadyum ve spor salonu inşa edilecek ve mevcutlar yenilenecektir Türk inşaat ve müteahhitlik firmaları çeşitli nedenlerle bugüne kadar bu ülkede pazara girememişlerdir.
Ancak 2008 olimpiyat oyunları bu açıdan hem inşaat – müteahhitlik firmalarımız hem de inşaat malzemeleri firmalarımız için önemli bir potansiyel oluşturmaktadır.
2001 yılı Aralık ayında Türkiye ile Çin arasında imzalanan mutabakat zaptı çerçevesinde Türkiye Çin tarafından tanınan 23. resmi turist güzergâhı olmuştur. Dünya Turizm Örgütü raporlarına göre, 2020 yılı itibariyle Çin’in yılda yaklaşık 180 milyon turist ile en fazla turist çeken ve aynı zamanda 100 milyon Çinli turist ile en fazla turist gönderen ülke olması beklenmektedir. Bu durum ikili ticarete Türkiye aleyhine seyreden durumun dengelenmesi açısından oldukça önemli bir fırsattır.
THY’nin İstanbul-Pekin ve Şanghay seferleri iki ülke arasında yolcu taşımacılığında sınırlı ihtiyaca cevap vermektedir. Doğrudan havayolu taşıma hizmetlerinin artırılması ile daha çok Çinli turistin Türkiye’yi ziyaret etmesi sağlanacaktır.
Türk firmaları ekonomik kriz dönemlerinde yeni pazarlara açılma arayışına girmekte ve dünya pazarlarını keşfetmektedir. Dünyanın en büyük firmaları için bile kolay ve açık bir pazar olmayan Çin pazarı ile ilgili ise henüz yeteri kadar birikime sahip olmayan Türk iş dünyası, kimi zaman bu zorlu pazarda başarılı olmakta kimi zaman da aradığını bulamamaktadır. İki ülke arasında ciddi gelir, kültür ve tüketim alışkanlıkları farkları bulunmaktadır. Bu nedenle özelikle küçük ve orta ölçekli firmalar başta olmak üzere Türk firmalarının Çin pazarı ile ilgili teşvikler, sınırlamalar, bölgesel farklılıklar, mevzuat, dağıtım kanaları, iş kültürü gibi bilgiye ve pazar ile ilgili her tür yerel kurumsal desteğe kavuşması gerekmektedir. Çin ile ekonomik ilişkilere önem veren ülkeler Pekin ve diğer iş merkezlerinde büyük ticaret ofisleri bulundurmaktadırlar. Ayrıca Türk ürünlerinin Çin’de tanıtımına yönelik faaliyetler yoğunlaştırılmalıdır. Her iki tarafın birbirini daha iyi tanımasına imkan sağlamaya ve mevcut bilgi eksikliğini gidermeye yönelik tanıtım faaliyetleri büyük önem taşımaktadır. Ofis veya mağaza açma, fuarlara katılım gibi girişimlerin de devlet tarafından desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.
Çin pazarı ile ilgili öne çıkan bazı özelikler şöyle sıralanabilir:
• Çin toplam nüfusunun yüzde 4’ü yılık 20.000 dolardan fazla gelire sahiptir ve bu da eğitim, sağlık, seyahat gibi çeşitli hizmetlere kaynak ayırabilen 50 milyonluk bir pazar demektir.
• Çin tek bir pazar değil, birçok farklı pazarın bir araya gelmesinden oluşmuş bir ülkedir. Ülke içerisinde çok farklı iş dünyası yaklaşımlarına rastlanabilmekte, bir bölgedeki firmanın deneyimi başka bir bölgedeki diğer bir firmayla farklılık gösterebilmektedir. Dolayısıyla her yatırımı kendi özelikleriyle değerlendirmek gerekmektedir.
• Ülkede DTÖ üyeliği çerçevesinde bir reform süreci yaşanıyor olsa da iş dünyasında henüz uyumlaştırılmamış birçok alan bulunmaktadır.
• Çin ekonomisi şeffaf ve güvenilir yasalarla korunan bir iş ortamına sahip olmaktan uzaktır. Yürürlükteki yasalar yetersiz kalabilmekte ve uygulamada tutarsızlıklar görülebilmektedir.
• Bürokrasinin bir kısmı halen yerli firmaların (özelikle de devlete ait olanların) korunmasından yanadır ve bu alanlarda ithalatı engelleyici ve ihracatı artırıcı politikalar izlemektedir.
• İhtiyaç fazlası yatırımlar arz-talep dengesi gözetilmeden ve gerekli ön çalışmalar yerine getirilmeden yapılabilmekte; bu da üretim fazlasının ortaya çıkmasına, şüpheli alacakların oluşmasına ve fiyatların düşmesine neden olabilmektedir.
• Çin’de rekabet etmenin zorlayıcı bir özeliği de pazarın devamlı hareket ve büyüme halinde olması ve verilen çeşitli teşvikler dolayısıyla elde edilen karların çoğunlukla yeniden yatırıma dönüştürülmesidir.
• Hükümet planlı bir ekonomide olduğu gibi bütün büyük bankaların ve finansal kurumların sahibi durumundadır.
• Çinli firmaların vadeli ödemelerinde genelde dakik davrandıkları belirtilmektedir. Akreditiflerin de devlet bankalarından %100 teminatlı olması riski azaltmaktadır.
• İşçilerin işyerine sadakatleri azdır. Bu da eğitim verilen işçilerin kolayca iş değiştirmesine yol açabilmektedir.
• Çinli firmalar çok kolay tedarikçi değiştirmektedir. Tedarikçi seçimlerinde ucuzluk en fazla dikkate alınan noktadır.
Bu pazarda faaliyet gösterirken dikkat edilmesi gereken noktalar ise şunlardır:
• Çin’de faaliyet göstermeden önce ticaret yaparak bölge kültürünü tanımak ve sıcak ilişkiler kurmak yararlı olacaktır. Asya’ya özgü düşünce yapıları dolayısıyla iş yaptıkları kurum ve kişilerle karşılıklı güven esasına dayalı sıcak ilişkiler geliştirmek ön plandadır. İş yapabilmek için dünya bakışı ve görgülerini özümsemekte yarar vardır.
• İlgili sektörde ülkenin DTÖ yükümlülüklerine ne derece uyduğu da takip edilmelidir. DTÖ üyeliğinden en çok yararlanacak sektörler finans, perakende ve dağıtım hizmetleridir. Finans sektöründe 2006 itibariyle rekabetin gelişmesi beklenmektedir.
• Pazarı çok iyi incelemek, gerçekçi kararlar almak, potansiyel iş ortaklarını dikkatlice seçmek, riski iyi değerlendirmek ve imzalanan sözleşmelerde yanlış yorumlamaya açık noktaları en aza indirgemek Çin’le iş ilişkisine girmeden önce şarttır.
• İç dağıtım organlarını çok iyi tanımak gerekmektedir. Bu konuda mevzuat takip edilmeli, değişikliklere dikkat edilmelidir.
• Türkiye ile Çin arasında sosyo-kültürel yapı ve iş dünyası işleyişi farklılık göstermektedir. Bu nedenle Çin pazarına girebilmek için firmalar Hong Kong, Tayvan, Singapur gibi erişim kolaylığı olan aracı ülke firmaları üzerinden girmek tercihinde bulunabilir. Ancak bu maliyeti arttırıcı bir unsurdur.
• Tasarım, üretim ve pazarlamada olabildiğince çabuk markalaşmaya gitmek, kaliteye önem vermek ve Çin’i bir tehdit olarak değil, batılı yaşam tarzını benimseyebilecek 200 milyonluk bir kesimi barındıran ülke olarak görmek gereklidir.
• Türkiye’de üç fakültede Çince eğitimi verilmekte ancak mezunlar iş bulma sıkıntısı çekmektedirler. Buna karşılık Çin’le iş yapan firmalarımız iletişim sıkıntısı çekmekte ve çoğu zaman İngilizce yeterli bir iletişim aracı olamamaktadır. Çinlilerle iletişim sorunu aşılmalı, mümkünse Çince bilen ve Çin kültürünü tanıyan kişiler istihdam edilmelidir.
• Fikri mülkiyet haklarına dikkat etmek gerekmektedir. Bir marka tescil edilse bile Çince adı tescil edilmediğinde Çinliler tarafından hemen Çince tercümesi piyasaya sürülmekte ve ilgili ürün ve firmalar mağdur olmaktadır. Dolayısıyla markanın Çince karakterler ile tescil ettirilmesinde fayda vardır.
• Çin’de bazı talep ve tüketim alışkanlıkları mevsimsel ya da düzensiz olabilmesi iş geliştirme aşamasında dikkate alınmalıdır.
• Her zaman Çinli olmayan bir kontrolör bulundurmalıdır
• Enerji darboğazı ve elektrik kesintileri dikkate alınmalıdır.
DEİK / Türk-Çin İş Konseyi
Türk-Çin İş Konseyi 1992 yılında Türkiye ile Çin arasında ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, iki ülke iş dünyası arasındaki mesafenin azaltılması ve ikili ilişkilerin yeni boyutlara taşınmasının desteklenmesi amacıyla kurulmuştur. Konseyin çalışmalarında DEİK’in muhatabı CCPIT (China Council for Promotion of International Trade)’dir.
Özelikle 1999 sonrasında üst düzey ziyaretlerin sıklaşması ve Türk kamuoyunda Çin’e yönelik ilginin artması ile konsey faaliyetleri de önemli bir ivme kazanmıştır. Konsey, sadece 2000 – 2004 döneminde elliye yakın toplantıda düzenleyici, ortak düzenleyici ya da katılımcı olarak rol almıştır.
Türk-Çin İş Konseyi ilk kurulduğu yılardan itibaren iki ülke iş dünyası arasındaki iletişimin yasal altyapısının oluşturulması, karşılıklı bilgi eksikliğinin giderilmesi ve Türk firmalarının bankacılık, taşımacılık, vize alma gibi konularda yaşadığı sıkıntıların azaltılması konusunda çalışmalar yürütmüştür. Mayıs 1994’te imzalanan “Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması” ve Ocak 1997’de imzalanan “Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması” Konsey’in işlevini Türk ve Çin makamları nezdinde somutlaştırdığı önemli anlaşmalardır.
Bunlara ek olarak;
Türk Hava Yoları’nın Pekin ve Şanghay doğrudan uçak seferlerinin başlatması
Garanti Bankası’nın Şanghay’da bir temsilcilik ofisi açması
Türkiye’nin Çin Hükümeti nezdinde “Resmi Turist Destinasyonu” kabul edilmesi
gibi iki ülke ilişkilerine ivme kazandıracak nitelikte pek çok gelişme Konsey’in gerçekleşmesinde doğrudan girişimde bulunduğu ve destek verdiği oluşumlardır. Çin’de ofis açmak veya bu ülke ile iş yapmak isteyen firmalara imkânlar dâhilinde destek olunmasının yanısıra hâlihazırda Çin’de mevcut iki önemli Türk yatırımının gerçekleşmesi aşamasında da ilgili firmalara bilgi temin edilmiştir. Her iki firma da Konsey’in etkin üyeleridir.
Konseyin kuruluş yılarından itibaren uzun bir süre Türk tarafı için etkinlikler Pekin ve Şanghay kentleri ile sınırlı kalmıştır. Ancak Çin’de 1990’lardan itibaren giderek daha fazla ademi-merkeziyetçi bir yapı göze çarpmaktadır. Eyaletler ve hata kentler kendi ekonomik ve ticari ilişkilerini kurma ve yürütme konusunda büyük ölçüde belirleyici hale gelmeye başlamışlardır. Bu gelişmenin önemli sonuçlarından biri Konseyin muhatap kuruluşu olan CCPIT’nin bütçe ve etkinlik açısından giderek zayıflaması, daha çok idari bir merkez konumu alması ve buna karşın hemen hemen her eyalete ve kente bulunan CCPIT Alt Konseylerinin veya eşdeğer kurumların etkinliklerinin artmasıdır. Bu durum Türkiye’ye gelen Çinli ticaret heyetlerine de doğrudan yansımış ve önceden Pekin ve Şanghay’dan gelen ticaret heyetlerinin yerini hemen hemen her eyaletten gelen irili – ufaklı ticaret heyetleri almıştır. Bu nedenle Türk–Çin İş Konseyi de faaliyetlerinde diğer ticaret merkezlerine doğru bir açılma yürütmeye karar vermiş ve 2001 yılı Eylül ayında Kuzeydoğu Çin ticaret merkezlerini kapsayan bir ziyaret düzenlemiştir. 2004 yılı Kasım ayında da iç bölgelerde Xi’an, Chengdu, Chongqing ve Kunming gibi ekonomik açıdan yıldızı parlayan kentlere bir heyet ziyareti düzenlenmiştir. CCPIT’nin yeni konumunun konsey faaliyetlerine yeterince yanıt verememesi nedeniyle son dönemde T.C. Pekin Büyükelçiliği’nin de desteği ile işbirliği yapılabilecek yeni kuruluşlara yönelik arayışlara girilmiştir.
Türk-Çin İş Konseyinin önümüzdeki döneme ilişkin hedefleri arasında;
Konsey’in daha etkin çalışabilmesini teminen CCPIT dışında işbirliği yapılabilecek daha etkin kurumların tespiti ve bunlarla ilişki kurulması
Bölgelerde yerel oda ve iş dünyası örgütleri ile ilişkilerin geliştirilmesi ve bu bölgelere ilişkin etkinlik sıklaştırılması
Dünyanın önemli yatırımcı ülkeleri arasına girmeye başlayan Çin sermayesinin Türkiye’deki yatırımlarının artırılmasına yönelik çalışmalara ağırlık verilmesi
İki ülke arasında Türkiye aleyhine giderek büyüyen dış ticaret açığının dengelenmesi amacı ile sadece kota ve anti-damping gibi önlemler uygulamak yerine Türk firmalarının daha aktif bir politika izleyerek giderek büyüyen Çin iç pazarında yerlerini alabilmelerini teminen Çin’de yatırım yapmalarını teşvik etmek üzere bilgilendirilmeleri ve böylece üçüncü ülkelerde Çin ile rekabet edebilmeleri yer almaktadır
TÜRKİYE İLE Ç.H.C. ARASINDA İMZALANMIŞ OLAN ANLAŞMALAR
04.Ağu.71 Diplomatik İlişki Kurulmasına Dair Ortak Bildiri
14.Eyl.72 Sivil Hava Ulaşım Anlaşması ( Aralık 1986’da tadil edilmiştir)
16.Tem.74 Ticaret Anlaşması
18.May.81 Ticaret Protokolü
19.Ara.81 Ekonomik, Sınaî ve Teknik İşbirliği Anlaşması
11.Oca.84 Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü ile ÇHC Radyo Televizyon Bakanlığı Arasındaki İşbirliği Protokolü
04.Haz.85 Anadolu Ajansı ile Xinhua Haber Ajansı Arasındaki İşbirliği Protokolü
06.Mar.89 Konsolosluk Sözleşmesi
24.Ara.89 Resmi Pasaportlara Dair Anlaşma Karşılıklı Olarak Vizeden Muaf Kılınmasına Dair Anlaşma
19.Mar.90 Standardizasyon Alanında İşbirliği Anlaşması
14.Eki.90 Sağlık Bakanlığı ile Çin Devlet Eczacılık İdaresi arasında Sağlık Alanında İşbirliği Yapılmasına İlişkin Anlaşma
30.Eki.90 Bilim ve Teknoloji Alanında İşbirliği Anlaşması
13.Kas.90 Yatırımların Karşılıklı Korunması ve Teşviki Anlaşması
09.May.91 Turizm Alanında İşbirliği Anlaşması
28.Eyl.92 Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması
10.Eki.92 Sağlık Alanında İşbirliği Anlaşması
23.Eki.92 Denizcilik Anlaşması
09.Kas.93 Kültürel İşbirliği Anlaşması
10.Kas.94 Sağlık Alanında İşbirliği Ek Protokolü
May.95 Uluslararası Müteahhitler Birliği ile Çin Uluslararası Müteahhitler Birliği arasında imzalanan Niyet Mektubu
23.May.95 Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması
Mayıs 1996 Turizm Karma Komisyonu I. Toplantısında İşbirliği Protokolü
Nis.97 Su Kaynaklarının Geliştirilmesi Alanında Bilimsel ve Teknik İşbirliğini Öngören Protokol
Ekim 1997 Ormancılık alanında işbirliğini öngören İyi niyet Protokolü
13.Kas.97 Dışişleri Bakanlıkları arasında Siyasi İstişare Mekanizması Kurulmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası
Nisan 1998 12. Karma Ekonomik Komisyon Mutabakat Muhtırası
08.Kas.98 2001 yılarını kapsayan Kültür Değişim Programı
11.Tem.99 TC ÇHC I. Dönem Karma Turizm Toplantısı Protokolü
04.Nis.00 TSE ile ÇHC Devlet Giriş Çıkış Denetim ve Karantina İdaresi Arasında İşbirliği Anlaşması
19.Nis.00 ÇHC Cumhurbaşkanı Jiang Zemin’in ülkemize ziyareti vesilesiyle imzalanan Ortak Bildiri
19.Nis.00 Enerji Alanında İşbirliği Çerçeve Protokolü
19.Nis.00 13. Karma Ekonomik Komisyon Mutabakat Muhtırası
13.Nis.01 Sayıştay Başkanlığı ile ÇHC Mili Denetim Kurumu Başkanlığı arasında İşbirliği Anlaşması
14.Ara.01 TC Turizm Bakanlığı ile ÇHC Mili Turizm İdaresi Arasında Çin Vatandaşlarının Türkiye’ye Seyahatine İlişkin Uygulama Planı
05.Nis.02 TC ÇHC 14.Karma Ekonomik Komisyonu Toplantısı Mutabakat Muhtırası
16.Nis.02 Tarım Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı
16.Nis.02 Gümrük İdarelerinin Karşılıklı Yardımlaşmasına İlişkin Anlaşma
16.Nis.02 Enformasyon Teknolojisi Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı
27.May.02 T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile ÇHC İmar Bakanlığı Arasında Mutabakat Muhtırası
04.Eyl.03 T.C. İçişleri Bakanlığı ile ÇHC Kamu Güvenliği Bakanlığı Arasında Ortak Çalışma Grubu Oluşturulmasına Dair Mutabakat Muhtırası
Hong Kong Özel İdare Bölgesi
02.Nis.98 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hong Kong Özel İdari Bölgesi Hükümeti arasında Hava Taşımacılığı Anlaşması
İnceleme – İşgücü Maliyetleri ve Çin ile Rekabet
Çin Halk Cumhuriyeti ekonomisinin gelişimine dair güvenilir istatistikî verilerin bulunmaması bu ülkenin rekabet gücünün küresel çerçevede kıyaslanmasını zorlaştırmaktadır. Ancak Çin’in dünya ekonomisindeki ağırlığının artması bu tür verilere gereksinimini belirginleştirmektedir. Amerikan İşgücü İstatistikleri Bürosu bu gereksinimlere yanıt verebilmek amacıyla kapsamlı bir araştırma yaparak Çin sanayinde işgücü maliyetlerinin doğru ölçülmesi için bir çalışma yürütmüştür. Bu çalışmanın ön sonuçlarına göre 2002 yılında Çin fabrikalarında çalışanların saatlik ücreti yaklaşık saatte 64 sentir. Yaklaşık dahi olsa eldeki verilerden çıkarılmış en iyi tahmin sayılan bu rakama hizmet karşılığı ücretler, işveren tarafından sağlanan ek katkılar ve sosyal sigorta primi de dâhildir. Ayrıca yalnız kentlerdeki değil kasaba ve kırsaldaki fabrika çalışanlarını da kapsamaktadır. Karşılaştırma yapılacak olunursa örneğin ABD’li bir fabrika çalışanı saate ortalama 21,11 dolar ücret kazanmaktadır. Aynı çalışmada işlenen diğer 30 ülkede ise fabrika çalışanları ortalama 14,22 dolar ücret almaktadırlar. Bunlar arasında Meksikalı işçiler saate 2,84 dolar ile en düşük ücret seviyesindedirler.
Çin’de kentlerde çalışan üretim işçilerinin sayıca 38 milyon olduğunu öne sürülmektedir. Bu işçilerden 30 milyonunun saatlik ortalama ücreti 1,06 dolardır. 71 milyon kırsal ve kasaba fabrikasının ücretleri ise saatlik ortalama 46 sentir. Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da bahsedilen ücretlerin satın alma gücüdür. Buna göre Çin’de kazanılan 0,64 dolarlık saat ücreti ABD şartlarında 2,96 dolarlık alım gücüne karşılık gelmektedir.
Araştırmanın verdiği diğer çeşitli bilgilere göre ise kentlerdeki fabrikalarda çalışan Çinli işçilerin ücreti 1990–2002 yıları arasında iki katına çıkmıştır. Ayrıca kent dışındaki yerleşim birimlerinde de ücretler artmıştır ancak çalışma bu artışı kestirememektedir. Ayrıca 1995–2002 yıları arasında kentlerdeki işçilerden 11 milyonu kamu kurumları tarafından işten çıkarılmış, aynı dönemde kent dışında ise 5 milyon ek istihdam yaratılmıştır.
Çin’de yerleşik faaliyet göstermeyi planlayan firmalar ise kararlarını çalışmanın öne sürdüğü başlıca çıkarım olan saatlik 64 sent işçi ücreti ortalamasına dayandırmamalıdırlar; zira bu firmalar kamu yatırımlarından faydalanabilmek ve dışsal maliyetleri azaltabilmek amacıyla kent merkezlerinde konuşlanmakta, nitelikli işçilerle çalışmayı tercih etmekte ve yüksek işçi maliyetleriyle karşılaşmaktadırlar.
Amerikan İşgücü İstatistikleri Bürosu yayınlarına göre Çin, Asya-Pasifik bölgesinde en düşük
işçi maliyetine sahip ülkelerden biridir. Avrupa ülkeleri ise yüksek işçi maliyetlerinde başı çekmekte ve kıtanın kuzeyine doğru maliyetler tavana çıkmaktadır. Akdeniz ülkelerinin ve Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin maliyetlerinin ise nispeten düşük olduğu görülmektedir. Türkiye’de ise TİSK tarafından yayınlanan “Çalışma İstatistikleri ve İşgücü Maliyetleri” araştırmasına göre 2003 yılında Türk imalat sanayi işçilerinin saatlik ortalama ücreti 10.352.000 TL’ye karşılık gelmektedir. Bu da 2003 yılı ortalama dolar kuru 1.498.763 TL. ile hesaplandığında 6,92 dolar etmektedir ve bu rakam aşağıda verilen Tablo 1’e eklenmiştir.
Tablo 1’de de görüldüğü üzere küresel çapta işgücü maliyeti Çin’den daha düşük olan ülkeler bulunmaktadır. Örneğin Hindistan, Sri Lanka ve Endonezya gibi ülkelerde saatlik üretim maliyeti 0,64 dolardan daha düşüktür. Ancak tedarik ve yatırım kararlarında üretim maliyetleri önemli rol oynasalar da işçilik kalitesi, zaman yönetimi, üretim kapasitesi, üretim deneyimi ve güven gibi bir dizi farklı etmen de bu karara etki etmektedir. Bu yüzdendir ki Çin son 20 yılda oluşturduğu yüksek üretim kapasitesiyle dünyanın tercih etiği bir numaralı üretim üssü konumuna gelmiştir. Bu durum küresel ekonomilerde bir yeniden yapılanmaya yol açmakta, özelikle de düşük işgücü maliyetleri ile yatırım çekmeye ve ihracatlarını rekabetçi hale getirmeye çalışan diğer gelişmekte olan ülkeleri etkilemektedir.
Tablo 1 – Çeşitli Ülkelerde Çalışanların Saatlik Ücretleri, ABD Doları
Uluslararası işgücü karşılaştırmalarında dikkate alınan bir başka öge de üretkenliktir. Üretkenlik bir işçinin bir saatlik çalışması sonucu meydana gelen ürün miktarına işaret eder. Bir ülkede birim işgücü maliyetini hesaplamak için ücretler kadar üretkenliği de hesaba katmak gerekir. Çinli Ekonomist Chi Hung Kwan, maaşlar, üretkenlik ve işgücü maliyetleri arasındaki ilişkiyi UNCTAD (Ticaret ve Yatırım Konferansı) 2002 yılı Raporu verilerine göre şu şekilde hesaplamıştır:
Birim İşgücü Maliyeti
Ücretler (A) Üretkenlik (B) A/B x 100
ABD 100,0 100,0 100,0
İsveç 74,5 53,8 138,5
Japonya 62,6 67,8 92,3
Singapur 49,0 49,0 100,0
Tayvan 43,1 24,4 176,6
Kore 27,0 43,9 61,5
Şili 26,2 42,5 61,6
Meksika 16,3 30,3 53,8
Türkiye 15,7 22,7 69,2
Malezya 10,9 12,9 84,5
Filipinler 8,6 15,9 54,1
Bolivya 7,7 16,8 45,8
M s r 5,9 5,1 115,7
Kenya 5,4 3,5 154,3
Endonezya 4,6 6,6 69,7
Zimbabwe 4,6 5,0 92,0
Hindistan 3,1 2,9 106,9
Çin 2,1 2,7 77,8
Tablo 2 – Seçilmiş Ülkelerde Birim İşgücü Maliyetleri Göstergesi
ABD=100 alınmıştır
Avrupa Asya – Pasifik
Danimarka 32,18 Japonya 20,09
Norveç 31,55 Avustralya 20,05
Almanya 29,91 Yeni Zelanda 11,13
İsviçre 27,87 Kore 10,28
Belçika 27,73 Singapur 7,41
Finlandiya 27,17 Tayvan 5,84
Hollanda 26,84 Hong Kong ÖİB 5,54
Avusturya 25,38 Filipinler 0,70
İsveç 25,18 Çin 0,64
Lüksemburg 23,11 Sri Lanka 0,49
Fransa 21,13 Hindistan 0,40
İngiltere 20,37
İrlanda 19,14 Amerika
İtalya 18,35 ABD 21,97
İspanya 14,96 Kanada 19,28
İsrail 11,73 Meksika 2,84
Yunanistan 8,94 Brezilya 2,67
Portekiz 6,23
Türkiye 6,92
Çek Cumhuriyeti 4,71
Polonya 2,50
Kaynak: ABD Çalışma
İstatistikleri Bürosu, 2004
Maliyet hesabı yapılırken ücretler yanında üretkenlik de hesaba katıldığında Çin’in nominal avantajı kısmen törpülenmekte, ancak buna rağmen benzer bir büyüme trendi gösterdiği Hindistan’dan daha avantajlı görünmektedir. Bu avantaja ek olarak ekonomisinin son 20 yıldır ortalama %8 büyümesi, gerçekleştirdiği reformlar, dünyada başı çeken yabancı doğrudan sermaye girişi ve dev ticaret hacmi göz önüne alındığında ülkenin küresel çapta ağırlığının artması ve diğer gelişmekte olan ülkeler tarafından tehdit olarak algılanmasının nedenleri daha iyi anlaşılabilir. Örneğin yakın gelecekte Çin’in dünya tekstil sektörünün %50’sine hâkim olacağına dair görüşler ağırlık kazanmıştır ki, bu da 200 milyar dolarlık bir pazar ve diğer ülkelerde 30 milyon kişinin işsiz gelmesi anlamına gelmektedir. Bu durum karşısında gelişmekte olan ülkeler için uzmanlar tarafından önerilen stratejiler sektörel yapılarda bir dönüşümün desteklenmesi ve vasıfsız işçilik gerektiren toptan üretimden vazgeçilerek işgücünün teknik, sofistike, katma değeri yüksek üretime yönlendirilmesidir. Örneğin Kuzey İtalya’da tekstil ve hazır giyim sektörlerinde üretim daha düşük sabit maliyeti olan bölgelere kaydırılmış ve buradan tasarruf edilen kaynaklar giysi tasarımı ve uluslararası pazarlama ağları kurulmasına aktarılmıştır. ABD’de NAFTA üyeliği sonrası Meksika’dan bitmiş otomobil ithalatında artış görülmüş ancak aynı ülkeye oto yedek parçaları ihracatı dört katına çıkmış ve böylece sermaye yoğun ve daha yüksek ücretli işler korunabilmiştir. Yeni AB üyesi Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde ise ücretleri orta seviyede olan iyi eğitimli bilim adamları ve mühendisler bu ülkelere rekabet avantajı sağlamış ve Batı Avrupalı ülkelerden yatırım çekilmesine önayak olmuşlardır. Benzer bir şekilde Hindistan’da işgücünün iyi İngilizce konuşması bilişim sektörünün ve taşeron hizmetlerin bu ülkede atılım göstermesinde etken olmuştur. ASEAN ülkeleri Avrupa’ya denk pazar büyüklükleriyle yatırımcılar için çeşitli fırsatlar ve sunmakta ve ihracat üssü olmak için çaba göstermektedirler. Meksika dünyanın en çok tüketen pazarının komşusudur ve bu özeliği beyaz eşya, televizyon gibi taşımacılık maliyetinin yüksek olduğu ürünlerin ve taze gıda gibi zaman kısıtlaması olan ürünlerin ABD’ye ihracatında bu ülkeye avantaj sağlamaktadır.
Sonuç olarak Çin ve Hindistan’ın düşük maliyetli üretiminin ekonomik yapıyı ve istihdam dağılımını tehdit etiği ülkelerde rekabet avantajlarını öne çıkarmak ve orta ve uzun vadeli stratejileri bu avantajların üzerine inşa etmek esas olmaktadır. Bunun tersi yönde bir strateji izleyerek ucuz üretim yapan ülkelerle rekabete uluslararası sermayeyi çekebilmek için vergi indirimleri ve diğer mali kolaylıklar sağlamak ise uzun vadede yararlı bir strateji olmadığı gibi devlet gelirlerinin çokuluslu şirketlere aktarılmasına yol açmaktadır. Hâlbuki bu kaynakların telekomünikasyon, ulaştırma ve enerji altyapılarına ayrılması daha sonuç alıcı bir yol olacaktır.
İnceleme – Çin Turizmi
Başta Çin olmak üzere son yılarda her alanda adlarından sıkça bahsettiren Uzakdoğu ülkelerinin turizm alanında da önümüzdeki döneme damgalarını vurmaları beklenmektedir. Turist gönderen ülkeler kategorisinde Batı medeniyetinin sanayileşmiş ülkeleri geleneksel olarak başı çekmekte olsa da, kalkınmakta olan Asya-Pasifik ve Orta Avrupa ülkeleri ile Orta Doğu ülkeleri çıkışlı turist sayısı giderek artma eğilimindedir. 1990 yılında dünyada turistik giriş yapan her 100 kişiden 58’i Avrupa, 22’si Amerika, 13’ü Asya – Pasifik Bölgesi çıkışlı iken, 2002 yılına gelindiğinde 57’si Avrupa, 17’si Amerika ve 19’u Asya – Pasifik Bölgesi çıkışlı olmuştur. Dünya turizminde uzak mesafeli bölgeler arası seyahatler bölge içi seyahatlere kıyasla daha hızlı büyüme gösterse de son dönemde bunun tersi yaşanmış ve her 10 turistten 8’i komşu ülkeleri ziyaret etmiştir. Bölgesel turizmin yükselişe geçmesinde Asyalıların payı büyük olmuştur.
1990–2002 yıları arasında dünyada turist sayısı %53 oranında artmışken Asya-Pasifik bölgesine gelen turistlerin sayısı %127 artış göstermiştir. Yine 1990’da dünyada her 100 turistin 13’ü bu bölgeyi seçerken 2002’de bu sayı 19’a çıkmış; bu artış Amerika ve Avrupa kıtalarının aleyhine gerçekleşmiştir. Bu büyümeye paralel olarak turizm gelirleri de artış göstermiş ve 2002 yılında Asya – Pasifik bölgesini ziyaret eden turistler kişi başı ortalama 720 dolarlık harcama yaparak 95 milyar dolar turizm geliri bırakmışlardır. Bu düzey, dünya sıralamasında %50 ile ilk sırayı alan Avrupa ile %24 ile ikinci sırayı alan Amerika’nın ardından üçüncü sırayı alarak %20’lik bir paya karşılık gelmiştir. Bölgede bu büyüme gidişatını destekleyen en önemli unsur ise Japon ekonomisinin zayıf durumuna rağmen hareketlenen bölge içi turizmdir. Özelikle Çin ve Hong Kong gibi ülkeler daha güneydeki Avustralya ve Yeni Zelanda’ya kıyasla büyümeye daha fazla katkıda bulunmaktadırlar. Daha sonra ise sırasıyla Malezya, Tayland, Singapur, Makao ve G. Kore gelmektedir. Yine 2002 yılında turizm gelirlerinde Çin ve Hong Kong başı çekmiş ve bölgesel turizm gelirlerinin %30’unu almışlardır.
2020 yılına dair yapılan kestirimler, binyıl başında 700 milyon civarında olan turist sayısının 2010 itibariyle 1, 2020 itibariyle de 1,5 milyara ulaşacağını göstermektedir. Asya – Pasifik çıkışlı turistlerin ise yılık %6,5 büyüme ile 2020 yılında 405 milyona ulaşması ve böylece her dört turistten birinin bu bölgeden gelmesi beklenmektedir. Aynı bölgenin 2020 yılında 397 milyon turist tarafından ziyaret edilmesi ve Avrupa (717 milyon) ile Amerika (282 milyon) arasında ikinci sırada yer alması beklenmektedir. Asya Pasifik Bölgesi’nin dünya turizminde ağırlığının artacağını öne süren bu tahminlerin en büyük dayanağı elbette ki Çin’deki büyük potansiyeldir.
2020 Yılında Turist Gönderen Ülkelerin Küresel Pazar Paylar
Milyon Turist Pay %
1 Almanya 152,9 9,8
2 Japonya 141,5 9,1
3 ABD 123,3 7,9
4 Çin 100,0 6,4
5 İngiltere 94,5 6,1
6 Fransa 54,6 3,5
7 Hollanda 45,6 2,9
8 İtalya 35,2 2,3
9 Kanada 31,3 2,0
10 Rusya Fed. 30,5 2,0
“Çin tarihinin son 2000 yılı için Xi’an, 1000 yılı için Pekin, 100 yılı için Şanghay’ı görmelisiniz” sloganı ve “Mükemmel Kentler Programı” ile çeşitli kentlerine turist çekmeyi hedefleyen Çin, son dönemde popüler bir turistik çekim merkezi haline gelmiştir ve bu alanda da dünya dengelerini değiştirmeye doğru ilerlemektedir. 2002 yılında Asya-Pasifik bölgesini ziyaret eden 131 milyon turistten 37 milyonu (%28) Çin’i seçmiş ve bu da bir önceki yıla göre %11’lik bir büyümeye karşılık gelerek Çin’e küresel turizmde %5,2’lik bir pay vermiş ve Fransa, İspanya, ABD ve İtalya’nın ardından beşinci konuma getirmiştir. Turizm gelirlerinde de beşinci sırada olan Çin, 2002 yılında 20,4 milyar dolar turizm geliri elde ederek dünya turizminin %4,3’lük bölümünü oluşturmuştur. 2003 yılında Irak savaşı ve SARS gibi nedenlerle darbe yiyen Çin, %10’luk bir daralmayla sadece 33 milyon turist ağırlamış ve 17,4 milyar dolar gelir elde edebilmiş; ancak takip eden 2004 yılında hızlı bir şekilde yaralarını sarmıştır. 2020 yılına gelindiğinde yılık (günübirlik ziyaretler dâhil) 130 milyon ziyaretçinin bu ülkeyi ziyaret etmesi ve dünyanın en fazla turist çeken ülkesinin Çin olması beklenmektedir. Bu da aynı yıl 2 trilyon dolar olması beklenen dünya turizm sektörü pastasından Çin’in yaklaşık 130 milyar dolarlık bir pay alacak olması anlamına gelmektedir.
Turist göndermede de iddialı konuma gelen Çin, vatandaşlarının yabancı ülkelere ziyaretleri üzerindeki kontrol ve kısıtlamaları kademeli olarak hafifletilmektedir. Ayrıca Çin Ulusal Turizm İdaresi (CNTA) tarafından turizm destinasyonu statüsü verilen 63 ülkeyi giderek daha fazla sayıda Çinli turist ziyaret etmektedir. Gelirlerin artması, orta sınıfın güçlenmesi, televizyon ve internet gibi yayın organlarının dünya kültürlerine olan ilgiyi artırması gibi etmenler sonucu Çin’de turizm patlaması yaşanmış ve kişisel nedenlerle yurtdışına çıkan Çinlilerin toplam yurtdışına çıkanlara oranı 1998–2002 döneminde %38,1’den %60,8’e yükselmiştir. Aynı dönemde ülkedeki turizm acentelerinin sayısı 6222’den 11552’ye yükselmiştir. Bu acentelerin büyük bölümü yerli acentelerken takriben 1300 acente da yabancı statüsünde faaliyet göstermektedir. Bu göstergeler birçok ülkenin turizm stratejisinde Çin’e giderek daha fazla önem vermesine yol açmıştır. Dünya Turizm Örgütü’nün tahminlerine göre 2020 itibariyle yılda 100 milyon Çinli turist dünyanın çeşitli bölgelerine seyahat edecek ve Almanya, Japonya ve ABD’den sonra dünyada en fazla turist gönderen dördüncü ülke konumuna yükselecektir. Bu tahminler Çin tarafından onaylanmış turizm ülkelerindeki tanıtım çabalarını arttırmakta ve Çinli turistleri çekebilmek için küresel rekabet giderek kızışmaktadır. Bu rekabetin 2004 yılında dünya turizminin hareketlenmesine ve savaş ve terör gibi nedenlerle birikmiş potansiyelin değerlendirilmesine önemli katkısı olmuştur.
Bu rekabete önemli bir aktör olan Avrupa Birliği ile Çin arasında 2004’ün Şubat ayında Onaylanmış Destinasyon Statüsü Anlaşması ve Mayıs ayında da Turizm Anlaşması imzalanarak yürürlüğe girmiş ve Çinli acenteler bu ülkelere turist götürebilme hakkı kazanmışlardır. 2004 yılında fiyatları çoğunlukla 1000 ila 1800 dolar arasında değişen 5–15 günlük turlarla 900.000 Çinli turist Avrupa’yı ziyaret etmiştir. Bunların 200.000’i Çinli turistlerin en çok ilgisini çeken Paris’i seçmiştir ve 2005 yılında bu rakamın 280.000’i bulması beklenmektedir. Fransa bu rakamı yakalamak için Çin’de yoğun tanıtım kampanyaları düzenlemiş ve Fransa’da yerleşik Çinlileri bu kampanyaların organizasyonunda öne sürmüştür. Almanya da benzer tanıtım girişimlerinde bulunmaktadır. Örneğin Bavarya Eyaleti Turizm İdaresi Şanghaylı bir televizyon kanalıyla anlaşarak reklâm niteliğinde bir program hazırlamış ve yayınlatmış, ayrıca Çince bir internet sitesi hazırlamıştır. İngiltere ve ABD gibi ülkeler Çin vatandaşlarına vizede kolaylıklar sağlamış; Hong Kong ise ekolojik parklar ve elektrikli gezi arabaları gibi seyahate beraber çıkma alışkanlığı olan Çinli ailelere yönelik projeler hayata geçirmiştir. Benzer girişimlerde bulunan ülkeler arasında Türkiye’ye bölgesel bir örnek vermek gerekirse Ürdün’ün çalışmaları dikkate değerdir. Ekim 2004’te imzalanan anlaşmayla Çin’in 64. onaylanmış turizm destinasyonu olan Ürdün, bir turizm heyetiyle Çin’i ziyaret etmiş ve “çöl ve denizi birleştiren” ve “komşularıyla iyi ilişkileri olan” çekici ve güvenli ülke görüntüsünü vurgulamıştır. Bu kampanya etrafında İsrail ve Mısır gibi bölgesel rakiplerle rekabete girilmiştir.
Türkiye ise 2001 yılında Çin tarafından onaylanmış destinasyon statüsü kazanmış ve pazar payını öne çıkarmada nispeten erken bir avantaj kazanmıştır. Bu statü ile turizm sektöründe bir atılım görüleceği ve yılda 2 milyon Çinli turistin ülkeye giriş yapacağı beklentileri oluşmuş; ancak gerçekte bu rakam 2003 yılında 35.000’le sınırlı kalmıştır. Aşağıdaki tabloda yılar içerisinde Türkiye’ye giriş yapan Çinlilerin sayısı, toplam girişler içindeki oranları ve bir önceki yıla göre değişimleri verilmiştir.
2002 2003 2004
Girişler 31.951 27.557 35.339
Pay, % 0,24 0,20 0,20
Değişim, % – -13,75 28,24
Kaynak: www.turizm.gov.tr
Görüldüğü üzere Türkiye’ye giren Çinli turist sayısı beklentileri karşılamaktan çok uzak kalmıştır. Dünya Turizm Organizasyonu’nun tahminlerine göre 2020 yılında dünyada en fazla turist çekecek ilk 10 ülke arasında Türkiye yer almamaktadır. Bunun değiştirilmesi için uzun vadeli bir strateji çerçevesinde hareket edilmeli ve tanıtım faaliyetlerine ağırlık verilmelidir. Bu faaliyetlere girişmeden önce Çinli turistlerin davranış şekillerinin ayrıntılı bir biçimde incelenmesi gerekir. Çin turistlerine dair bazı özelikler şöyledir:
Çinli turistler gezileri sırasında ailece hareket etmeye meyillilerdir
Çin pazarında rekabet eden turizm acenteleri çocukları hedefleyerek ailelerin kararını etkilemeye çalışmaktadırlar
Çin halkının 60 milyonunun varlıklı gelir grubuna, 180 milyonunun orta gelir grubuna dâhil olduğu kabul edilmektedir
Gelişen Asya ekonomilerinde potansiyel turistler ilk tatil deneyimlerini yaşamaktadır
Çinli bir turist ortalama 772 dolar harcamakta; bunun yüzde 12,3’ünü otel, yüzde 68,5’lik oranı ise alışveriş masrafları oluşturmaktadır.
İnceleme – Çinli Firmaların Çeşitlendirme Stratejileri
Çin’in en büyük beyaz eşya ve ev elektroniği ürünleri firması Haier Group, 1993 yılında işten çıkardığı işçilerine yeniden istihdam yaratabilmek ve hızlı-yemek zinciri devi KFC ile rekabet edebilmek için bir restoran zinciri açmıştır. Şirket bununla da kalmamış; bilgisayar, cep telefonu ve ilaç sektörlerine de girmiştir. Ancak zaman içerisinde restoran işletmeciliği, cep telefonu, ilaç, bilgisayar gibi sektörlerdeki varlığı giderek zayıflamıştır. Çinli firmalar arasında böyle örnekleri çoğaltmak mümkündür; zira nakit fazlası olan ve yerel bankalardan sağlıklı bir denetime tabi tutulmadan kredi kullanabilen Çinli firmalar özelikle elektronik gibi rekabetin kar marjlarını azaltığı nispeten doygun sektörlerden diğer alanlara geçiş yapmayı hedeflemektedirler. Yerli kaynaklara göre ülkede bu şekilde çeşitlendirme stratejisi güden ve aynı anda farklı alanlarda rekabet etmeye çalışan yerli firmaların yüzde 90’ı başarısızlığa uğramıştır. Bu tip girişimlere bir örnek de ülkenin en büyük bilgisayar firması Lenovo’dur. Şirket, amiral gemisi olan bilgisayar ürünleri satışına ek olarak 2001 yılından itibaren bilişim hizmetleri ve danışmanlığı pazarına da giriş yapmak istemiş; ancak takip eden 3 yıl boyunca satışlardaki büyüme azalmıştır. Bunun üzerine eski pozisyonuna geri dönmeye karar veren şirket, 2004 Aralık ayında dünyaca ünlü IBM firmasının bilgisayar operasyonlarını 1,75 milyar dolar karşılığı satın almak için anlaşmış ve böylece çeşitlendirme stratejisini geride bırakmıştır.